Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü Raporu

Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü Raporu
Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü Raporu
Av. ALEV SEZEN
M.A. Adli Bilimler Uzmanı


1960 yılında Dominik Cumhuriyetinde 1930`da ülke yönetimini ele geçiren Rafael Trujillo diktatörlük yönetimini sürdürüyordu. Dominik Cumhuriyeti`nin Cibas bölgesinde dünyaya gelen ve Mirabal Kardeşler olarak tanınan üç kızkardeş Patria, Minerva ve Maria Teresa, eşleriyle birlikte Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele veriyordu. Patria 1960 yılının Haziran ayında Clandestine Hareketini kurdu ve diğer kız kardeşler de bu harekete katıldı. Sembol haline geldikleri diktatörlük karşıtı mücadelelerinin çeşitli zamanlarında ağır baskılara maruz kaldılar ve hapis cezalarına çarptırıldılar. 1960 yılının Kasım ayı başlarında Trujillo ülkede iki tehlikenin varlığından söz etti: Kilise ve Mirabal Kardeşler! 25 Kasım 1960`da üç kızkardeş tecavüz edilip öldürüldüler. "Araba kazasında" öldükleri duyuruldu. Mirabal kardeşlerin öldürülmesinden bir yıl sonra Trujillo karşıtı hareket, diktatörlüğün sona ermesini sağladı.

Bu olay üzerine, önce Latin Amerikalı kadınlar ardından da tüm dünya kadınları 25 Kasım`ı bir kınama günü olarak kabul etti. O günden beri her 25 Kasım`da kadına yönelik şiddet kınanıyor.

Birleşmiş Milletler`in 1999 yılında aldığı karar doğrultusunda her yılın 25 Kasım günü Türkiye`de de ``Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü`` etkinlikleri kapsamında kadına yönelik şiddet gündeme getiriliyor.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) gibi uluslararası sözleşmelere de taraf olan Türkiye`de birçok yeni kanun ( Ailenin Korunması Hakkında Kanun, Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanununu) yürürlüğe girdi ise de bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de maalesef sadece mevzuat şiddeti engellemeye yetmiyor.

‘Kadına yönelik şiddet` sadece aile içerisinde uygulanan şiddet olmayıp devletlerin uyguladığı şiddette de bu tanımın içerisine girmektedir. Ne yazık ki, s avaş ve benzeri koşullarda kadınlar, cinsel ve fiziksel şiddetin kurbanı oluyor, "düşmanın kadınlarına" yönelik taciz ve tecavüz sıradan bir savaş yöntemi olarak kullanılıyor. Herhangi bir suçla gözaltına alınan kadınların da cinsel tacize uğrama ihtimali yüksek bulunuyor.


Her zaman duyduğumuz şiddet, kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet gibi kavramların tanımlarını doğru olarak bilmemiz bu konuları daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır:

ŞİDDET

Şiddet, bireylerin yaralanmasına, sindirilmesine, öfkelenmesine veya duygusal baskı altına alınmasına yol açan fiziki veya herhangi bir şekildeki hareket, davranış veya muameledir.

Şiddetin kaynağı eşitsiz güç ilişkileridir. Şiddet, güçlünün güçsüze iradesini kabul ettirme biçimidir.

KADINA YÖNELİK ŞİDDET

Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı (Viyana, 1993) kadına yönelik şiddeti “Kadınların fiziksel bütünlüğünü, bireysel özgürlüklerini ve temel haklarını tehdit eden davranışlar” olarak tanımlamıştır.

20 Aralık 1993`te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu`nda kabul edilen “Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirisi”nde, kadına yönelik şiddet, gerek kamu yaşamında, gerekse özel yaşamda kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik olarak zarar veren veya zarar verici sonuçları olması muhtemel, cins temeline dayalı her türlü davranış olarak kabul edilmiştir. Bu davranışlar, tehdit imalarını, zorbalık veya özgürlükten keyfi olarak yoksun bırakmayı içerir. Ayrıca, klitorisin bir kısmının veya tamamının çıkartılmasını ifade eden eksizyon ve küçük labyaların tamamının ve büyük labyaların bir kısmının küçük bir açıklık bırakılarak çıkartılmasını ifade eden infibulasyon gibi cinsel sakatlamalar da bu tanım içerisinde yerini bulur. Daha pek çok uluslararası belgede, kadına yönelik şiddet benzer biçimde, kadının belirli bir biçimde davranması veya davranmaması amacı ile yapılan fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik her türlü baskı olarak tanımlanmıştır.

1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu`nda kabul edilen “Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirisi”nin 2. maddesine göre;

“Kadına yönelik şiddet; aşağıdakileri de kapsayan, ancak onlarla sınırlı olmayan bir biçimde anlaşılmalıdır.

Aile içinde cereyan eden ve dayak atmayı, evdeki küçük kız çocuklarına yönelik cinsel suiistimali, çeyize ilişkin şiddeti (Hindistan`da görülen bu şiddet türünde, getirdikleri çeyize el konulmak amacı ile genç kadınlar, kaza süsü verilerek diri diri yakılırlar. Erkek daha sonra da başka bir kızla evlenmektedir), evlilikte ırza geçmeyi, kadınların sünnet edilmesini ve kadınlara zarar verici her türlü geleneksel uygulamaları, eş dışındakilerin şiddetini ve suiistimale yönelik şiddeti de içeren fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet;

Genel olarak içinde yaşanılan toplumda meydana gelen ve ırza geçmeyi, cinsel suiistimali, işyerlerindeki, öğrenim kurumlarındaki ve başka yerlerdeki cinsel tacizi, kadın ticaretini ve fahişeliğe zorlamayı da içeren her türlü fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddet;

Nerede meydana gelirse gelsin, Devlet tarafından uygulanan fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddettir.”

Şiddet içeren suçlar genelde “kapalı yer suçları”dır. Ya dört duvar arasında ya da ücra mahallerde işlenirler. Bu durum cinsel suçlarda kendisini daha bariz bir şekilde gösterir. IX. Milletlerarası Ceza Hukuku Kongresinde de, cinsel davranışlara ceza hukukunun ne ölçüde müdahale etmesi gerektiği konusunda şöyle denilmektedir: Bu nevi hareketler genellikle gizli olarak cereyan ettiğinden, takipleri çok güç olmakta ve sonuçta kanun hükümleri ölü maddeler halini almaktadır. Kanunun tatbiki hususundaki imkansızlık mantıken bu suçları kanunlardan silmek lüzumunu telkin eder.” Ancak, buna karşı çıkılmış ve böyle bir telkinin sonucu bu suçların ilga edilmesinin, söz konusu davranışların tasvibi anlamına geleceği söylenmiştir. Bununla beraber genel anlayış bu tip suçların adedinin asgariye indirilmesi istikametindedir. Böylece kanunla ahlak arasında çok daha açık bir ayırım yapma gereği ortaya çıkmıştır.

AİLE İÇİ ŞİDDET

Aile üyelerinden biri tarafından aynı ailedeki bir diğer üyenin yaşamını fizik veya psikolojik bütünlüğünü veya bağımsızlığını tehlikeye sokan, kişiliğine veya kişilik gelişimine ciddi boyutlarda zarar veren eylem veya ihmaldir. Aile içi şiddete maruz kalanlar temelde 3 ana grupta görülmektedir. Bunlar kadınlar, çocuklar ve yaşlılardır. Genelde 5 alt grupta değerlendirilir.

  1. Fiziksel şiddet: Dövme, tokatlama, tekmeleme, yakma gibi eylemlerin yer aldığı şiddet türüdür.
  2. Cinsel şiddet: Seksüel motivasyona bağlı yapılmış şiddet türüdür. Koca, karısı ile zorla cinsel ilişkide bulunursa fena muamele gibi kabul edilir. Bu şekilde kadına eza ve cefa yapılması kimi durumlarda psikiyatrik bir bozukluğu ifade eder.
  3. Duygusal şiddet: Sevgi göstermeme, aşağılama, devamlı eleştirme, kıskançlık, reddetme gibi eylemlerin yer aldığı şiddet türüdür.
  4. İhmal: Daha çok çocuklar ve yaşlıların maruz kaldığı istismar türüdür. Kişinin sosyal ve maddi ihtiyaçlarını gidermeme, bunları sağlamada ihmal göstermektir.
  5. Ekonomik istismar: Yaşlılarda özellikle çok rastlanır. Kişinin parasını yönetmek, şahsa ait paraya veya kazanç sağlanmasına izin vermemek gibi.


AİLE İÇİ ŞİDDETİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

İstismarı uygulayan kişilerin genellikle özgeçmişlerinde yaşanmış şiddet olguları bulunduğu görülmüştür. İstismar eden bireylerin çoğunlukla şiddetin varolduğu ailelerden yetiştiği gözlenmektedir. Alkol ve/veya madde bağımlılığı bulunması ile tanımlanmış kişilik bozuklukları ya da psikiyatrik hastalığı bulunan kişilerde daha yoğun sıklıkla rastlandığı gözlenmektedir.

Bireyler arası dinamikler de aile içi şiddeti etkileyen faktörlerdendir. Bunlar; düşük düzeyde evlilik içi tatmin, bireylerin agressif hareketler sergilemesi, ideoloji, ırk ve din farklılıkları, bir eşin özellikle kadının mesleğinin diğerinden daha iyi olması, daha fazla gelirinin olması, iletişim kurma yoksunluğu (özellikle çocuk ve yaşlılarda), evliliğe duyulan aşırı bağımlılık ve her tür güçsüzlüktür.

Çevresel stres faktörlerinin aile içi şiddette rol oynadığı ileri sürülmektedir. Bunlar; ekonomik stres, iş stresi, işsizlik, sosyal izolasyondur.

Tüm bunların yanı sıra konunun kültürel boyutu ele alındığında daha farklı yaklaşımlar ve faktörler de ortaya konmuştur. Erkek egemen evlilikler aile içi şiddete daha açık olmasına karşın, eşitlikçi evliliklerde şiddete daha az rastlanmaktadır.

AİLE İÇİ ŞİDDETE MARUZ KALMIŞ KİŞİLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Aile içi şiddete maruz kalmış kişilerde genelde şu özelliklerin bulunduğu görülmektedir. Aile içinde belirgin bir pozisyonları vardır (en küçük ya da en büyük olma gibi). Aile içinde genelde herşeyin suçlusu görülme eğiliminde, günah keçisi pozisyonundadırlar. Kurbanın mental (zihinsel) ya da bedensel özürlü olma ihtimalinin yüksek olduğu da görülmektedir. Şiddetin tekrarlandığı, şiddete tekrar tekrar maruz kalındığı tespit edilmiştir.

KADINA YÖNELİK AİLE İÇİ ŞİDDET TÜRLERİ

Kadınlara yönelik şiddeti de 4 grupta toplamak mümkündür. Bunlar

  1. Fiziksel şiddet
  2. Cinsel şiddet
  3. Duygusal şiddet
  4. Ekonomik istismardır


FİZİKSEL ŞİDDET

Kadının eşi tarafından fiziksel saldırıya maruz kalmasıdır. Bu tür bir şiddete maruz kalan kadınlar genellikle ciddi bir sorun olmadığı sürece acil servise veya doktora başvurmazlar. Başvurduklarında ise gerçek nedeni saklamaya çalışırlar. Bu tutumun sebebi ayrılmanın getireceği maddi problemler ve sosyal sorunlar ile başa çıkamama korkusudur. Fiziksel şiddete maruz kalan kadınlar pasif, kötümser ve aile içindeki şiddetten dolayı kendilerini suçlayan bir davranış içerisindedirler, sıklıkla intihara teşebbüs ederler ve bir kısmında ise kişilik bozuklukları, depresyon veya şizofrenik eğilimler gözlenir.

CİNSEL ŞİDDET

Kadının rızası dışında cinsel ilişkiye zorlanmasıdır. Fiziksel şiddet ile birlikte görülür. Pek çok kadında psikosomatik semptomlar vardır. Baş ağrıları, sırt ve pelvik ağrıları, uzun süreli ağrı kesici, trankilizan kullanma fakat buna rağmen şikayetlerin geçmemesi, hamilelerde düşük veya erken doğum yapma hikayeleri bulunur.

DUYGUSAL ŞİDDET

Fiziksel veya cinsel şiddet ile birlikte olabildiği gibi tek başına da görülebilmektedir. Çoğunlukla aşağılama, bağırma, yetersiz olduğunu söyleme, hiçbir şey beceremediğini, çocuklarına bakamadığını söyleme, patolojik ölçüde kıskançlık, korkutma, gizliliği bozma, batıl inançlar veya paranoya düzeyinde inanmama, ne yaptığını araştırma şeklinde kendini gösterir.

EKONOMİK İSTİSMAR

Çalışan kadının parasını elinden alma, ekonomik anlamda onu kullanma şeklinde kendisini gösterir. Özellikle erkeğin çalışmadığı durumlarda çok fazla gözlenir.

KADINLARIN MARUZ KALDIKLARI ŞİDDETİ DURDURMADA KARŞILAŞTIKLARI ENGELLER

DUYGUSAL ENGELLER


Çaresizlik ve yetersizlik duyguları, gelecek ve değişme korkusu, “benim kabahatim, yetersizliğim” düşüncesi duygusal engellerdir.

SOSYAL ENGELLER

Aile ve arkadaş baskısı, yasal ve sosyal yardımın olmaması sosyal engellerdir. Evlilikten ayrılma süreci, kocanın şiddetin dozunu yükselttiği dönemdir. Ayrıldıktan uzun zaman sonra da kadın kocanın şiddetine maruz kalma riski altındadır.

Kadının dayak yemesi çevresi ve resmi kurumlar tarafından doğal karşılanıp, aile içi özel sorun olarak nitelendirildiğinden, polis genellikle aile içi şiddeti “karı-koca ve aile fertleri arasına girilmez” düşüncesi ile örtbas etmeye çalışmaktadır.

EKONOMİK ENGELLER

İşsizlik ve kadının çocuklarıyla birlikte gidebileceği bir yerinin olmaması ekonomik engelleri teşkil eder.

Kadına yönelik şiddet ile ilgili dünya ve Türkiye`deki bir takım veriler baktığımızda ne kadar vahim bir durum ile karşı karşıya geldiğimizi daha iyi görebiliriz:

DÜNYA GENELİNDEKİ DURUM

• Uluslararası Af Örgütü`nün yaptığı araştırmalara göre; 15-40 yaşları arasındaki birçok kadın kanser, trafik kazaları ya da sıtma gibi hastalıklardan değil erkeklerin şiddeti nedeniyle ölüyor ya da yaralanıyor. - 3 kadından biri, erkekler tarafından dövülüyor, cinsel ilişkiye zorlanıyor ya da taciz ediliyor. Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70`i erkek partnerleri tarafından öldürülüyor.

• Uluslararası Af Örgütünün (2002) Kadınlara yönelik işkence ve kötü muamele raporuna göre: dünya genelinde kadınların en az yüzde 20`si fiziki ve cinsel saldırıya uğruyor. ABD`de uygulanan şiddet ile ilgili rapora göre: 1 saniye`de 1 kadın dövülüyor. 6 dakikada 1 kadın cinsel tecâvüze uğruyor. Her üç kadından biri aile içi şiddete maruz kalıyor.

• Womankind Worldwide adlı uluslararası kadın hakları örgütü Afganistan`da Amerikan işgalinden sonra a ile içi şiddetin giderek arttığını söylemektedir.

• ABD`nin Irak`a müdahalesi sırasında ilk 5 aylık sürede 20 bin kadına tecavüz edildi.

• İspanyol hükümeti İspanya`da, 2 milyon kadının eşleri tarafından kötü muamele gördüğünü, s on dönemde kadına yönelik şiddetin arttığını ve bu yıl 60 kadının eşlerinin saldırısı sonucu hayatını kaybettiğini açıkladı.

• Avrupa Konseyi`nin çalışma raporuna göre, Avrupa`nın her ülkesinde kadınlara yönelik şiddet görülüyor. Avrupa`da kadınların yaklaşık yüzde 25`i hayatında en az bir kez fiziksel şiddete maruz kalmış, yüzde 10`u da cinsel tacize uğramış.

TÜRKİYE`DEKİ DURUM

• Kadın Dayanışma Vakfı tarafından yaklaşık 700 kadın üzerinde yapılan bir araştırmaya göre kadınların yüzde 15`i en az bir defa tıbbi müdahale edilecek boyutta dayak yiyor. Araştırma sonuçlarına göre, yüzde 8`i bıçak, silah ve makasla öldürülmekle tehdit edilen kadınların yüzde 20`si istemediği cinsel davranışlara zorlanıyor.

• Uluslararası Af Örgütünün (2002) Kadınlara yönelik işkence ve kötü muamele raporuna göre; Türkiye`de evli kadınların yüzde 32`si dayak yiyor. Kızların yüzde 21`i babalarından dayak yiyor.

• Uluslararası Af Örgütü, Türkiye`de aile içi suçların yüzde 87`sinin kadınlara karşı işlendiğini ve kadınların en büyük sorununun dayak olduğunu bir raporla açıkladı. Rapora göre her 5 kadından 4`ü şiddet görüyor.

• Aile Araştırma Kurumunun araştırmasına göre; aile içi şiddet Türkiye`de çok yaygın. 2004 yılında çeşitli şiddet ve istismar olaylarına maruz kalan 55 kadın koruma evlerine sığındı. Sığınan kadınların yüzde 73`ü kentli ve yüzde 71`nin çocuğu var. Sığınma sebepleri; yüzde 71 fiziksel, yüzde 12 cinsel, yüzde 9 duygusal şiddet ve yüzde 8 ekonomik istismar.

• Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan rapora göre; aile içi fiziksel şiddet, kadını “hastalık hastası” yapıyor. Fiziksel şiddete maruz kalan kadınlarda, organik bir sebebe bağlanamayan bedensel yakınmalar ortaya çıkıyor. Kadına uygulanan şiddetin bir türlü önüne geçilemiyor. Türkiye`de hâlâ her üç kadından biri şiddete uğruyor.

• İstanbul Asayiş Raporu`nda 2003 ve 2004 kıyaslamaları yapılarak suç türlerine göre olay sayıları çıkarıldı. İstanbul`daki aile fertlerine kötü muamele yüzde 300 artış gösterdi.

• Emniyet Genel Müdürlüğünün verilerine göre, 2005 senesinde aile fertlerine kötü muamele sayısı 9 bin 901 iken 2006 senesinin ilk 9 ayında12 bin 784`e yükseldi.

• Meclis Töre ve Namus Cinayetleri Komisyonu`nun raporuna göre, ülkede son 5 yılda kadın ve çocukları hedef alan şiddet sonucu 1230 kişi yaşamını yitirdi.

• Emniyet Genel Müdürlüğü`nün 81 ilde yapmış olduğu araştırmaya göre; son 5 yılda 1091 namus cinayetinin işlendiği belirtildi. Bu cinayetlerden 212`sinin Marmara, 209`unun Ege, 192`sinin İç Anadolu, 155`inin Güneydoğu, 141`nin Akdeniz, 95`inin Doğu ve 87`sinin ise Karadeniz Bölgesi`nde işlendiği söylendi.

• Kadına uygulanan şiddette ilk sırayı Ankara`nın aldığı, bunu İstanbul`un izlediği bildirildi.

• Sağlık Bakanlığının Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2003 verilerine göre, kadınların, eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalma nedenleri arasında, “yemeği yakması, kocasına karşılık vermesi, parayı gereksiz yere harcaması ve çocukların bakımını ihmal etmesi” yer alıyor. 15-19 yaş grubunda bulunan kadınların yüzde 63`ü, 45-49 yaş grubunda bulunanların yüzde 39`u, ilkokul bitirmemiş kadınların yüzde 62`si, lise ve üzeri eğitim almış kadınların yüzde 8,8`i, batı bölgelerinde yaşayan kadınların yüzde 32,5`i, doğuda yaşayan kadınların yüzde 49`u, işi olmayan kadınların yüzde 38`i, gelir getiren bir işte çalışanların yüzde 30`u ve gelir getirmeyen bir işte çalışanların yüzde 61`i, sayılan nedenlerden dolayı kocasının kendisini dövmesini haklı buluyor.

• Yapılan araştırmalara göre Türkiye`de 200`den fazla kadın ticareti yapan şebeke bulunmaktadır.

• Yeşilay`ın hazırladığı 2006 Zararlı Alışkanlıklar Raporu`na göre, 1930`lu yıllarda kişi başına 1 litre alkol tüketilirken günümüzde bu rakam 20 litreye fırladı. Boşanmaların ve kadın dövme olaylarının yüzde 70`i eşlerden birinin alkolik olmasından kaynaklanıyor.

• Başbakanlık Kadının Statüsünü ve Sorunları Genel Müdürlüğünce yapılan araştırmaya göre; Türkiye`de aile içi suçların yüzde 87`si kadınlara karşı işleniyor. Kadınların yüzde 34`ü fiziksel, yüzde 53`ü ise sözlü şiddet görüyor.

• Kadınların Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği`nin açıkladığı verilere göre, kadınların en büyük sorunu dayak olduğu belirtilirken, evliliklerinin ilk üç yılında üniversiteli kadınların yüzde 73`ü, gecekondu ve kırsalda yaşayanlarda yüzde 89`u şiddet görüyor.

DEĞERLENDİRME

Aile bir sevgi ve şefkat yuvasıdır. Aile toplumun temelini teşkil eden sosyal bir kurumdur. Ailenin korunup geliştirilmesi devlet açısından anayasal bir görevdir (Anayasa m.41). Ancak aile içinde var olan şiddet her geçen gün artmakta fakat çoğunlukla sır olarak saklanmaktadır. Son yıllarda aile içi şiddet konusunda basın yayın organlarının ve halkın konuya olan ilgisi arttığı için gündemde daha fazla yer almaktadır.

Aile olgusu tarihten günümüze kadar öneminden hiçbir şey kaybetmemiştir. Kişilerin ve hatta toplumların kader çizgisinde yer alan bu olgu, her zaman şiddet olgusunu da içinde barındırmıştır. Toplum hayatında bazı değerlerin erozyona uğraması sebebiyle şiddet, tüm ağır sonuçlarıyla artan bir ivme de kazanmaktadır ve dünyanın hemen hemen her yerinde görülmektedir.

Aile içi şiddete en fazla maruz kalan bireyler kadınlar olmaktadır.

Türk toplum yapısı henüz kırsal kültürün ağırlıkta olduğu bir yapıya sahiptir. Ekonomisi kronik kriz içerisindedir. Kitlelerin günlük yaşam dertleri de öylesine yoğundur ki, “kadınların ezilişi” diğer sorunların yanında sanki hep ikinci planda kalmaya mahkumdur.

Kadınların, aile içinde uğradıkları çeşitli hak ihlallerine karşı olmalarına rağmen haklarını savunamamalarının önemli bir nedeni de eşleri tarafından kendilerine uygulanan şiddettir. Hatta kadınlar, eşlerinin dışında eşlerinin ailesindeki erkeklerin ya da kadınların, ya da kumalarının şiddetine de maruz kalabilmektedirler. Kırsal alanda yaşayan kadınlar şehirde yaşayanlara oranla daha fazla şiddete maruz kalmaktadırlar. Yapılan araştırmalar şiddet eylemlerinde sosyokültürel farklılıkların önemli bir rol oynamadığını ve kişilerin hangi kültürel katmanda olursa olsun bu tip davranışlara eğilimli olduklarını ortaya koymuştur. Kadının ve eşinin eğitim düzeyi yükseldikçe maruz kalınan şiddet azalmasına rağmen yüksek eğitim gruplarında da önemli oranlarda şiddet yaşanmaktadır ve şiddetin engellenmesi açısından kadının eğitim düzeyi, eşin eğitim düzeyine göre daha etkindir. Aile içi fiziksel şiddet nedeni ile adli mercilerce Adli Tıp Kurumuna gönderilen kadınlar üzerinde yapılan bir araştırmada bu sonuçları doğrulamaktadır.

Hak ihlallerinin önlenmesinde eğitimin önemli katkıları bulunması sebebiyle sadece kadınlara yönelik ve kadın sorunlarının çözümüne yardımcı olmak amacıyla yayınlar çıkartıldığını, kütüphaneler ve bilgi merkezleri kurulduğunu görmekteyiz. Yapılan bir araştırmaya göre harf devriminin kabul edildiği 1928 yılından 1996 yılına kadar kadınlara yönelik 195 tane süreli yayın (dergi- gazete-bülten) tespit edilmiştir.

Boşanmanın getirdiği –özellikle kadın açısından- ciddi psikolojik, sosyal, ekonomik ve hukuki sorunlar bulunmaktadır. Toplumumuzda halen özellikle boşanmış kadınlar hoş olmayan bazı ima, tutum ve davranışlara maruz kalmaktadırlar. 1950 öncesi, boşanma son derece ayıp karşılanırdı ve çok sık görülmezdi. Köyden şehre göç, ekonomik, toplumsal ve kültürel yapının değişmesi ile tüm olumsuz sonuçlarına rağmen aile içi şiddet ve boşanma davaları ciddi artışlar göstermektedir.

Kadınların haklarını kullanma konusunda ülkemizin henüz tatminkar bir seviyeye geldiği de söylenemez. Yapılan bir araştırmaya göre, 1994 yılı içerisinde, İstanbul`da aile içi fiziksel şiddete maruz kaldığından, boşanma beklentisi ile adli mercilere müracaat edip Adli Tıp Kurumu`na gönderilen kadın sayısı da sadece 35`tir. Bu sayının bu kadar az olmasının sebebi, aile içi şiddete maruz kalan kadının öncelikle kendisini, daha sonra yakın çevresini ve ilk müracaat mercilerini de aştıktan sonra hekim karşısına gelebilmesidir. Bunlara bağlı olarak, en önemli sebep ise Yargıtay`ın, şiddetin ispatlanması ve bu yoldaki iddianın kabulü için , tabip raporu ibrazı veya resmi mercilere şikayette bulunulması şartını aramayıp, davanın şahit beyanı dahil her türlü delil ile ispatlanmasına imkan tanımasıdır.

Aile dışındaki kadına yönelik şiddetin boyutları da her geçen gün artmaktadır. Dünyada savaşlar nedeni ile var olan kaos ortamında kadınlar büyük mağduriyetler ile karşı karşıya kalmaktadır. Organize örgütlerce kadın ticareti, köleliği ile fuhuş batağına zorla sürüklenen kadınların sayısı giderek çoğalmaktadır. Ayrıca devletler siyasi sebepler ile bir takım kavramların arkasına saklanarak kadınları dini, siyasi, sosyal, eğitim ve ekonomik alanda mağdur edecek kurallar koymakta, uygulamalara gitmektedirler.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ DÜNYA`DA

• Uluslararası hukuk kuralları işler hale getirilmeli. Güvenilir ve adil uluslararası kuruluşlarca denetim yapılmalı.

• Savaş hukuku ihlalleri iyi takip edilmeli ve cezasız bırakılmamalı.

• Uluslararası kadın ticareti ve fuhşa zorlanan kadınlar için ülkeler arası işbirliğine gidilmeli ve bu işbirliği sürekli olarak geliştirilmeli.

• Devletlerin keyfi ve totaliter yaklaşımlar ile kadın hak ve özgürlüklerini özel ve kamusal alanda ihlal eden karar ve uygulamalarına son vermesi çağrısı yapılmalı, uymayanlara yaptırım uygulanmalı.

TÜRKİYE`DE

• Her ne kadar mevzuatda gerekli değişiklikler yapılıyor ise de şiddet toplumsal bir olaydır ve salt mevzuat değişiklikleri ile halledilemez. Bu nedenle toplumun dini, milli, ahlaki ve manevi değerleri ön plana çıkarılmalı. Bu değerlerin erozyona uğraması engellenmeli.

• Hukuk düzeninin fonksiyonu, sosyal ve kültürel ihtiyaçlara göre toplumun gerçek hayat ilişkilerini düzenleme olduğuna göre sistem, aile içi şiddet olgusunun belirlenip, kayıt altına alınabilmesi bakımından en kolay şekilde işleyip, harekete geçebilecek şekilde düzenlenmelidir. Evlilik içinde meydana gelen kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddetin kadın üzerindeki etkileri, diğer şiddet olaylarına göre daha ağır olmaktadır. Aile içi şiddete uğrayan ve her yönden çöküntü içerisine giren kadının ilk planda polis, savcılık, adliye gibi resmi mercilerle yüz yüze gelmeksizin doğrudan müracaat ederek ilgili tüm işlemlerini bir arada yürütebileceği, yasal değerlendirme ile birlikte, konusunda duyarlı ve özel eğitimli ekiplerin yer aldığı ilk müracaat birimlerinin oluşturulması gerekmektedir. Böylece aile içi şiddetin davalara gerçekçi bir şekilde yansıması sağlanarak, şiddete maruz kalan kadının nafaka, tazminat gibi her türlü haklarının korunması da teminat altına alınmış olacaktır.

• Hukuki veya cezai bir müracaatta bulunmak istemese de psikolojik desteğe ihtiyacı olan mağdurelere devlet ücretsiz danışma merkezleri kurmalı ve kayıtları gizli tutulmalı.

• Toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalı ve eğitimin önündeki her türlü engel kaldırılmalı.

• Maddi durumun bozukluğu önemli bir etken olduğundan ekonomik durumu kötü olan ailelere devlet destek olmalı.

• Suçların cezasız kalması kadına ve çocuklara yönelik şiddeti artırdığından bu suçlar ciddi bir şekilde takip edilerek suçlular cezalandırılmalı.

• Televizyonlarda şiddet içeren ve ahlaki yozlaşmaya sebep olan yayınlar engellenmeli.

• Şiddet içerikli internet oyunları engellenmeli.

• Sığınma evlerinin fiziki şartları iyileştirilmeli, sayıları arttırılmalı.

• Şiddet mağduru kadınlara talepleri halinde iş bulunmalı.

• Alkol kullanımının azaltılması, her türlü kötü alışkanlığın bırakılması için uygulanabilir düzenlemeler yapılmalı bunları destekleyici kampanyalar düzenlenmeli.

• Devletin uyguladığı bir şiddet olan başörtüsü yasağı kaldırılmalı.

KAYNAKLAR

  • Aksoy, E., Çetin, G., İnacı, M.A., Polat, O., Sözen, M.Ş., Yavuz, F., (1999), Aile İçi Şiddet, Birinci Basamak İçin Adli Tıp El Kitabı, Polat Matbaası, Ankara.
  • Awa, T., Garabaghi, Ninou K., (1986), Toplumsal Ekonomik Siyasal Yaşamda Kadın Ülkelerden Örnekler, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisinden Seçmeler:3, Türk Sosyal Bilimler Derneği, Maya Matbaacılık, Ankara.
  • Aykaç, M., (1993), Adli Tıp, 2. Baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, Tayf Ofset, İstanbul.
  • Bal, B., (2000), Kadın Yazıları, Kadınların Edebiyat Ürünleri, Kadınlar Üzerine Yazılanlar ve Tezler Bibliyografyası 1955-1990, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı Yayını (16), Numune Matbaası, İstanbul.
  • Birleşmiş Milletler Teşkilatı, 1.1.2002, http://www.un.org
  • Birleşmiş Milletler Teşkilatı, 1.1.2002, http://www.unhchr.ch
  • Davaz-Mardin, A., (1998) Kadın Süreli Yayınları, Hanımlar Alemi`nden Roza`ya, Bibliyografya, 1928-1996: (dergiler, gazeteler, bültenler), Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı ile Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı`nın ortak yayını, İstanbul.
  • Doğramacı, E., (1997), Türkiye`de Kadının Dünü ve Bugünü, 3. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Genel Yayın No: 300, Sosyal Felsefi Dizi: 31, Doğuş Matbaacılık ve Tic. Ltd. Şti., Ankara.
  • Gök, Ş., (1983), Adli Tıp, 5. Baskı, Filiz Kitabevi, Formül Matbaası, İstanbul.
  • Gülal, H., (1997) Türk İçtihatlar Ansiklopedisi, 2. Baskı, 1. Cilt, 21. Yüzyıl Yayınları Hukuk Serisi No:1, Feryal Matbaacılık, Ankara.
  • Günay, Y., Sözen, Ş., Yavuz, F., Ramadanoğlu, E., (1996), Adli Tıp Dergisi, Cilt 12, Sayı 1-4, İstanbul.
  • Kağıtçıbaşı, Ç., İlkkaracan, P., Tekeli, Ş., (1998), 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Tarih Vakfı ortak yayını, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul.
  • Önal, M. N., (1998), Romanya Dobruca Türkleri ve Mukayeseleriyle Doğum Evlenme ve Ölüm Adetleri, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları/2111, Yayımlar Dairesi Başkanlığı Kültür Eserleri Dizisi/224, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
  • Öztunalı-Kayır, G., (1998), Geleceğim Elimde, Mor Çatı Yayınları, Mart Matbbacılık Sanatları, İstanbul.
  • Sezen, M.K., (2000), Hukuk ve Adli Tıp Açısından Babalık Davaları, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü, İstanbul.
  • Sokullu-Akıncı, F., (1999), Viktimoloji, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul.
  • Sözen, Ş., Tüzün, B., Dokgöz, H., Korur Fincancı, Ş., (1999), Adli Tıp Bülteni, Cilt 4, Sayı 2, Berdan Ofset, İstanbul.
  • T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, 21.3.2001, http://www.kssgm.gov.tr
  • Toroslu, N., (1984), Türkiye’de Ailenin Değişimi Yasal Açıdan İncelemeler, Türk Sosyal Bilimler Derneği, Maya Matbaacılık Yayıncılık Ltd. Şti., Ankara.
  • Yavuz, M.F., Gölge, B.Z., Safran, N., (1998), Adli Tıp Bülteni, Cilt 3, Sayı 2, Kalibre Tanıtım Hizmetleri, İstanbul.
  • Yüksel, Ş., Altun, S., Öztürk, S., Ulusoy, P., Tura, N., Savran, G., Arın, C., Paker, B., (1988), Bağır Herkes Duysun, Kadın Çevresi Yayınları, Gümüş Basımevi, İstanbul.
  • Yüksel, Ş., (1996), Evdeki Terör Kadına Yönelik Şiddet, Mor Çatı Yayınları, Yön Matbaası, İstanbul.

25.11.2006