Duygular
Rene Descartes ‘’Duygular ruhun algılarıdır ya da ruhun hisleri ve heyecanları. Bu yüzden ruha aittirler.’’ der. Evet, duygularımız ruhumuza, bize aittir. Duygular; hayret, sevgi, arzu, sevinç, keder, nefret, korku, üzüntü hepsi insana has ve hepsi insan için ortaktır. İnsan bedenindeki dış duyu organlarının çoğunluğunun iki tane olduğu gibi (kulak, göz, el, ayak, bacak vb.) duygular da (sevgi-nefret, hürmet-alay, ümit-karamsarlık, sevinç-üzüntü) çift yönlüdür.
Merak duygum ile, iki gözün bir eşyayı ayrı gördüğü halde, tek görebilmesinin sırrının beyin olduğunu anlatan bilimsel yazıları okurken, aklıma hemen Amak-ı Hayal’den bir cümle geliyor.’’Hep ikilik birlik için, bak iki göz bir görüyor. Birlik ise dirlik için bak iki göz bir görüyor.’’ Bu sözü düşünüyorum düşündükçe ruhumu ve sırrımı hissediyorum. ‘’Organlarımızın ısısının ve hareketinin kaynağı bedendir, düşüncelerimizin kaynağı ise ruh. (Calorem et motum mebrorum, procedere a corpore, et cogitationes ab anima.)’’ Galiba gerçekten düşünmek ruhumun işi, yani düşününce bulduğum şeyler, işte bu benim asıl gerçeğim. İşte o zaman Kuran ‘da ‘’Andolsun Biz Kur`an`ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?‘’ ayetinin tekrar edilmesinin hikmetini ve neden bize sürekli düşünmez misiniz veya ne kadar az düşünüyorsunuz diye hitap edildiğini de anlamaya başlıyorum.
Duygulu insanlar her zaman derin düşüncelere sahiptir. Bu yüzden duygularımız çok önemli, çünkü duygularımız olmasa düşünme ihtiyacımız da olmayacak. Bizi düşüncelere sevk eden duygularımızdır. Duygularım olmasa düşüncelerimi nasıl nakşedeceğim ki yüreğime…
Rene Descartes 1649 yılında ‘’Tek çare duyguları iyi alışkanlıklara ya da güzel huylara dönüştürecek şekilde terbiye etmek ve onları aklın hizmetine sokmaktır. İşte bilgeliğin asıl işi de budur, yani insana duygularına nasıl hâkim olunacağını öğretmek ‘’ demiş. Duygularımız olmasa yaşadığımız hayatın anlamı kalmaz. Bir anlamda duygularımız bize yaşama gücü ve sevinci de verir. Bu bazen birinden alacağımız bir intikamdır bazen de evladımıza duyduğumuz sevgidir. Ancak kin ve öfke duygusu ile daralan ve kararan ruhumuz, sevgi duygusu ile genişler ve ruhtan yayılan bu ışık bedenimize bile sirayet eder. Yani biz bu duygularımızı aklımızla doğru bir şekilde yöneterek, kendimizi terbiye edebilirsek ve bu duygularımızı aklımızın kontrolüne verebilirsek, yaşadığımız hayatın hakikatini o zaman belki anlayabiliriz.
Oscar Wilde ‘’Hiçbir şey ruhu duygular kadar iyi tedavi edemez. Aynı zamanda duyguları da tedavi edebilen yalnızca ruhtur.‘’ der. Kendi iç dünyamızdaki huzursuzlukları ve hastalıklarımızı da tedavi edecek olan da güzel duygularımızdır. Yaşadığımız hayatı duygularımızla algılarız, mutsuz hissediyorsak hayat bizim için mutsuzluktan ibarettir. Yani hayat, ömrümüzde neler yaşadığımızdan değil, onu yaşarken neler hissettiğimizden ibarettir.
Yaşadığımız hayatın içindeki olumsuz duygularımızda bile, düşüncelerimizin seslerini duyabiliyorsak ve düşündüğümüz her anda duygularımız kontrolümüz altındaysa hissettiğimiz şey, içimizde ruhumuzun bir ışık gibi parladığıdır. Çünkü daha dikkatli bakarsak aynı ışığın olumsuz duygularla söndüğünü de hissedebiliriz. İşte duygularımız ruh ile beden arasındaki önemli bir bağdır. Hayatımızın güzelliği yaşadığımız duygularda saklıdır. Hayata hangi duygu ile baktığındır önemli olan, o hayatı nasıl yaşayacağın ise senin tercihlerine kalan bir seçenekten ibarettir.
İyi olduğuna kanaat getirdiğimiz ilkelerimizden, erdemden taviz vermeden yaşarsak ve bunda sebat edersek, duygusal çalkantılardan etkilenmeyen bir dinginliğe ve huzura kavuşmuş olacağız.