8 Mart Dünya Kadınlar Günü Raporu


M.A. Adli Bilimler Uzmanı
8 Mart 1857`de Amerika`nın New York kentindeki tekstil sektöründe çok ağır şartlar altında çalışan kadınların ayaklanmasıyla başlayan ve 1977`de Birleşmiş Milletler genel toplantısında Kadın hakları, uluslararası barış günü olarak kabul edilen 8 Mart, bugün dünyanın dört bir yanında “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmaktadır.
Türkiye kadın haklarının korunmasıyla ilgili bir dizi uluslararası sözleşmeyi onaylamıştır. Bunlardan biri de hakları ihlal edilen kadınlara, doğrudan uluslararası düzeyde giderim talebinde bulunma imkanı sunan Kadın Hakları Sözleşmesi Ek İhtiyari Protokolüdür. Bu Protokol`e katılarak Türkiye, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi`ni (CEDAW), sözleşme ile koruma altına alınmış haklarının ihlal edildiğini iddia eden birey ve grupların şikayetlerini ele almakla yetkili kılmıştır.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) gibi uluslararası sözleşmelere de taraf olan Türkiye`de birçok yeni kanun ( Ailenin Korunması Hakkında Kanun, Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanununu) her ne kadar yürürlüğe girmiş ise de bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de maalesef sadece mevzuat, kadınların yaşadığı mağduriyetleri engellemeye yetmemektedir.
AP Genel Kurulu`nda kabul edilen, "Türkiye`de Kadın Hakları Raporu"nda gelişme göstermesi gereken unsurlar da şu şekilde belirtilmiştir:
• Hükümet şiddet mağduru kadınlar için daha fazla sığınma evi açmalıdır.
• Türkiye Büyük Millet Meclisi`nde daimi bir Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu kurulmalıdır.
• 2007 yılında gerçekleşecek genel seçimlerde kadınların adil bir şekilde temsilini sağlamak için, seçim listelerine daha fazla kadın aday eklenmelidir.
Dünyadaki durum, Türkiye`deki durumdan farklı değildir. S avaş ve benzeri koşullarda kadınlar, cinsel ve fiziksel şiddetin kurbanı olmakta, "düşmanın kadınlarına" yönelik taciz ve tecavüz sıradan bir savaş yöntemi olarak kullanılmaktadır. Herhangi bir suçla gözaltına alınan kadınların da cinsel tacize uğrama ihtimali yüksektir. İş hayatındaki ayırımcılığa maruz kalan kadınlar erkeklerden daha az ücret almaktadırlar.
Günümüzde yaşanan insan hakları ihlallerine bakıldığında bu ihlallerin mağdurlarından olan kadınların durumlarının pek de iyi olmadığı anlaşılmaktadır.
Raporumuzda gerek dünyadaki gerek ise Türkiye`deki bir takım veriler ortaya konularak değerlendirmeler yapılacak ve çözüm önerileri dile getirilecektir.
DÜNYA GENELİNDEKİ DURUM
KADINA YÖNELİK ŞİDDET
• Uluslararası Af Örgütü`nün yaptığı araştırmalara göre; 15-40 yaşları arasındaki birçok kadın kanser, trafik kazaları ya da sıtma gibi hastalıklardan değil erkeklerin şiddeti nedeniyle ölmekte ya da yaralanmaktadır. Her 3 kadından biri, diğer bir deyişle dünyadaki 1 milyar kadın erkekler tarafından dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ya da taciz edilmektedir. Kadın cinayet kurbanlarının, %70`i erkek partnerleri tarafından öldürülmektedir.
• Uluslararası Af Örgütünün (2002) Kadınlara yönelik işkence ve kötü muamele raporuna göre:
dünya genelinde kadınların en az %20`si fiziki ve cinsel saldırıya uğramaktadır. ABD`de uygulanan şiddet ile ilgili rapora göre: 1 saniye`de 1 kadın dövülmekte. 6 dakikada 1 kadın tecâvüze uğramaktadır.
• İspanyol hükümeti İspanya`da, 2 milyon kadının eşleri tarafından kötü muamele gördüğünü, s on dönemde kadına yönelik şiddetin arttığını ve 2005 yılında 60 kadının eşlerinin saldırısı sonucu hayatını kaybettiğini açıklamıştır.
• Avrupa Konseyi`nin çalışma raporuna göre, Avrupa`nın her ülkesinde kadınlara yönelik şiddet görülmektedir. Avrupa`da kadınların yaklaşık %25`i hayatında en az bir kez fiziksel şiddete maruz kalmış, %10`u da cinsel tacize uğramıştır.
• Dünya Sağlık Örgütü`ne göre dünyada sünnet edilmiş 140 milyon kadın vardır ve her yıl iki milyon kız çocuğu da sünnet edilmektedir. Mısır`da kızların %97`si sünnet edilmektedir.
• BM raporlarına göre; şu anda kaydı tutulabilen iki milyondan fazla kız çocuğu ve kadın “dünya seks endüstrisi”nin köleleri olarak dolaşımdadır.
• Hindistan`da halen "sati" geleneğine uyarak kendisini kocasının cenazesinde yakan kadınlar mevcuttur. Hint yasalarınca sati`ye teşvik edenlere idam cezası verilmektedir.
SAVAŞ
• ABD`nin Irak`a müdahalesi sırasında ilk 5 aylık sürede 20 bin kadına tecavüz edilmiştir.
• Womankind Worldwide adlı uluslararası kadın hakları örgütü Afganistan`da Amerikan işgalinden sonra a ile içi şiddetin giderek arttığını belirtmiştir.
• Kongo`da Fransız vatandaşı olan BM askerlerinin tecavüzleri, BM deki İngiliz askerlerin Kenya`da bulundukları süre içinde yüzlerce genç kıza tecavüz etmiş olmaları sebebi ile sayısız davaların açılmaya başlanması üzerine, Kofi Annan Şubat 2005`te BM bünyesinde çalışan bütün “barış koruyucu”larının bulundukları yerlerdeki sivil halkla “sosyalleşmelerini” yasaklayan bir genelge yayınladı. Konu ile ilgili raporlara göre Kanada ve İtalya askerlerinin Somali de yaptığı işkenceler, Burundi, Haiti ve Liberya`daki tecavüzlerle ilgili soruşturmalar da sümektedir.
• Af Örgütü`nün yayınladığı raporda, tecavüzün bir savaş silahı haline getirildiğine dikkat çekilerek, ``Savaşların da kadınları çökerten ve onları çaresizliğe iten bir etkisi var. Bu bazen savaşın gerçek dehşetini bile geride bırakabilecek kadar acımasızlaşabiliyor`` denilmektedir.
İŞ HAYATI VE EĞİTİM
• Dünyada en fakir ve eğitim almamış insanların büyük bir çoğunluğu kadınlardır.
• Dünya genelinde kadınlar erkeklere oranla %25-50 düşük ücretle çalışmaktadır.
• ABD California Devlet Üniversitesinin araştırmasına göre: İş yerlerinde çalışanların %62`si fuhuş yapmaktadır. Fakat bunların ancak %7`si suç üstü yakalanabilmektedir. Yakalananların da %42`si evli, %3`ü işten atılmış, %9`u ise boşanmıştır.
• BM Çocuk Fonu`nun (UNICEF) 30 ülkede yaptığı araştırma sonucuna göre; k adın ve erkeklerin eşit haklara sahip olmadığı evlerde yoksulluğun arttığı ve çocukların sağlıklarının bozulduğu bildirilmiştir. Raporda, kadınlara iş ve eğitim sahalarında daha az fırsat tanınmasının, yoksulluk ve yetkisizliğe katkıda bulunduğuna dikkat çekildi. Araştırmada, erkeklerin haneyi idare etmesi durumunda sağlık ve gıdaya daha az para harcandığı, örneğin Fildişi Sahili ve Gana`da kadınların gelirlerinin herhangi bir nedenle artması halinde gıdaya daha fazla para harcadıkları, ancak erkeklerin gelirlerindeki artışın değişiklik meydana getirmediği görülmüştür. Az gelişmiş ülkelerdeki birçok evde kadınların sağlıkla ilgili kararların dışında bırakıldıkları, bu ailelerdeki çocukların, aile gıdaya daha az harcama yaptığından yetersiz beslenme ihtimalinin arttığı belirtilmiştir. Araştırma, kadınların çalıştığı birçok ailede de kızların kardeşlerin bakımı ve ev işleri için okuldan alındığını da ortaya koymuştur.
• Avrupa Birliği`ne bağlı Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Kurumu tarafından hazırlanan Türkiye dahil 31 Avrupa ülkesinde gerçekleştirilen "4`üncü Avrupa Çalışma Koşulları Anketi"ne göre; Kadınlar iş yerinde cinsel tacize erkeklerden üç kat fazla maruz kalmaktadır. Kadınlar en çok Çek Cumhuriyeti`nde %10, Norveç`te %7, Türkiye ve Hırvatistan`da %6, Danimarka, İsveç, Litvanya ve İngiltere`de %5 oranlarında bu olaylardan etkilenmektedirler. İtalya, İspanya, Malta, Kıbrıs`ta %1`in altında olay belirlenmiştir. Avrupa`da 15-29 yaşları arasında işyerlerinde cinsel tacize uğrayan kadınların oranı %5.5`e ulaşmaktadır. 30-49 yaş kadınların tacize uğrama oranı %2.9`dur. Türkiye dahil Avrupa`da işyerlerinde tacize uğrayan 50 yaşından büyük kadınların oranı ise %1`in altındadır.
• Dünya Ekonomik Forumu`nun ikinci kez yayımladığı geniş kapsamlı Cinsiyet Ayrımı Endeksi`nde; Genel sıralamada üst sıraları Kuzey Avrupa ülkeleri paylaşmıştır. İsveç birinci sırada yer alırken, 6`ncı sırada yer alan Filipinler Asya ülkeleri arasında ön plana çıkmıştır. Letonya ve Litvanya, birçok Avrupa Birliği ülkesini geride bırakırken, AB`de en büyük cinsiyet ayrımcılığı İtalya`da görülmektedir. Listenin son sırasında ise Suudi Arabistan ile Yemen gelmektedir.
BOŞANMA
• Amerika`da evlilik yaşı ilerlemiştir. 1960`ta kızlarda 20, erkeklerde 23 olan ilk evlilik yaşı 2005`te 26 ve 27`ye çıkmıştır. Boşanma oranları da yükselerek 1960`ların iki katına ulaşmıştır. 1980 yılında tarihin en yüksek oranlarına çıkan boşanma, 2004`te %40-50`lerde kalmıştır. Boşanma sebebi olan bazı faktörler ise risk oranına göre şöyledir: Yıllık gelirin çok yüksek veya düşük olması, evlilik öncesi ilişki, çocuk, 25 yaşın üstü veya 18 yaşın altındaki evlilikler.
• Almanya`da boşanmalar %24`e ulaşmıştır.
DOĞURGANLIK
• Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü`nün (OECD) yayınladığı rapora göre, doğurma oranı son 4 yılda Avrupa tarihinin en düşük seviyesine gerilemiştir. 15 Avrupa ülkesinde yapılan çalışmaya göre, kadın başına 1,3 çocuk düşmektedir. Avrupa`da ailelerin daha az çocuk doğurmasına sebep olarak, kürtajın yasallaşması, doğum kontrol haplarının yaygınlaşması gösterilmektedir. Ayrıca, iş hayatı ve aile arasında sıkışan kadınların, ilk çocuklarını doğurma yaşları da gittikçe artmıştır. Son 20 yılda Avrupa`daki kadınların ilk çocuğu doğurma yaşı 22-23`ten 30`a yükselmiştir. Çocuk sayısındaki tehlikeli düşüş, birçok Avrupa hükümetini de harekete geçirmiştir. Çek Cumhuriyeti Parlamentosunda bu yıl çocuk yardımları iki katına çıkarıldı. Almanya`da Başbakan Angela Merkel ise, çalışan kadınları doğuma teşvik etmek için yeni bir yasal düzenleme hazırladıklarını açıkladı. Rusya`da çocuk doğuran ailelere maddi yardımda bulunma kararı alındı. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde de nüfus problemine çare bulmak için 2. çocuktan sonra dünyaya getirecekleri her çocuk için ailelere 20 bin Kıbrıs Lirası yardım yapılmasını planladığını açıkladı. Ailelere yönelik sosyal yardımların yoğun olduğu Fransa`da, üçüncü çocuğunu doğuran ailelere aylık 750 Euro maddi destek verilmektedir. Avrupa ülkelerinin aksine İslâm ülkelerinde, aile başına çocuk yapma oranı çok yüksektir. Avrupa ülkelerinin hiçbirinde aile başına ortalama çocuk yapma oranı 2`nin üzerine çıkmazken, bu oran Somali`de 6,91, Nijerya`da 6,83, Afganistan`da 6,78, Yemen`de 6,7`e kadar yükselmektedir.
• Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre; dünyada yeterli sağlık ve güvenlik şartları sağlanmadan yılda yaklaşık 19 milyon kürtaj yapılmakta ve bu yüzden 68 bin kadın hayatını kaybetmektedir. Başta Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkeleri olmak üzere dünyada yılda en az 5 milyon kadın, kötü şartlarda yapılan kürtajlar sonucu rahatsızlanarak hastaneye yatırılmaktadır. Komplikasyon sonucu hastaneye yatırılan kadın oranı Bangladeş`te binde 3, Mısır`da binde 15, Uganda`da ise binde 16`dır. Bu oran; Meksika, Nijerya ve Filipinler gibi ülkelerde binde 5-6. Çin hariç, dünya ortalaması da binde 5,7 olarak hesaplanmaktadır. Hindistan`da cenin kuyuları bulunurken, Çin`de nehirlerden yeni doğmuş bebekler toplanmaktadır.
• Hiç çocuğu olmayan kadınların oranı büyümektedir. 1974`te çocuksuz kadın oranı 1/10 iken, 2004`te 1/5`e çıkmıştır.
• Amerika`da "çocuksuz hayat" isteyenlerin sayısı hızla artmaktadır. Amerika`da yanında çocuk bulunan ailelerin oranı azalmaktadır: 1960`ta %48,7 olan çocuklu aile sayısı 2000 yılında 30,8`e gerilemiştir. 2010 yılında bu oranın %28,0`e düşmesi beklenmektedir. Yıllara göre oranlar şöyledir: 1970: %42,2, 1980:%38,41, 1990:%34,6, 2000:%32,8. Kadınlarda evlilik dışı doğum oranı 1960 yılında %5,3 iken, 2004 yılında %35,7 olmuştur.
DEĞERLENDİRME (GENEL)
Dünyada gerek aile içi gerek ise bunun dışındaki kadına yönelik şiddetin boyutları her geçen gün artmaktadır. Savaşlar nedeni ile var olan kaos ortamında kadınlar büyük mağduriyetler ile karşı karşıya kalmaktadır. Organize örgütlerce kadın ticareti, kölelik ve fuhuş batağına zorla sürüklenen kadınların sayısı giderek çoğalmaktadır. Ayrıca devletler siyasi sebepler ile bir takım kavramların arkasına saklanarak kadınları dini, siyasi, sosyal, eğitim ve ekonomik alanda mağdur edecek kurallar koymakta, uygulamalara gitmektedirler. Kadınlara dayatılan kariyer ve özgürlük kavramları sonucu kadınlar evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı istememekte, evlenseler dahi bu boşanma ile sonuçlanmaktadır. İş hayatında, aldıkları düşük ücretlerle ikinci sınıf çalışan olmaktadırlar.
Küreselleşme adı altında dayatılan hayat biçimi öncelik ile bunu dayatanların ülkelerini etkilemekte, adeta aile kurumu ortadan kalkmakta, kadınlar özgürlük adı altında yaratılış gayelerinin dışında ağır iş yükünün altına girerek ezilmektedirler. Acımasız bir şekilde, herşeye “menfaat” açısından bakan küresel sermaye kadınları bir meta olarak kullanmaya devam etmektedir.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ (GENEL)
• Uluslararası hukuk kuralları işler hale getirilmeli. Güvenilir ve adil uluslararası kuruluşlarca denetim yapılmalıdır.
• Savaş hukuku ihlalleri iyi takip edilmeli ve cezasız bırakılmamalıdır.
• Uluslararası kadın ticareti ve fuhşa zorlanan kadınlar için ülkeler arası işbirliğine gidilmeli ve bu işbirliği sürekli olarak geliştirilmelidir.
• Devletlerin keyfi ve totaliter yaklaşımlar ile kadın hak ve özgürlüklerini özel ve kamusal alanda ihlal eden karar ve uygulamalarına son vermesi çağrısı yapılmalı, uymayanlara yaptırım uygulanmalıdır.
• Evlenmeyi ve çocuk doğurmayı özendiren ve destekleyen politikalar üretilmelidir.
• İş hayatında kadını koruyucu düzenlemeler yapılmalı ve işverenlerin bu düzenlemelere uyması sağlanmalıdır.
TÜRKİYE`DEKİ DURUM
KADINA YÖNELİK ŞİDDET
• Kadın Dayanışma Vakfı tarafından yaklaşık 700 kadın üzerinde yapılan bir araştırmaya göre kadınların %15`i en az bir defa tıbbi müdahale edilecek boyutta dayak yemektedir. Araştırma sonuçlarına göre, %8`i bıçak, silah ve makasla öldürülmekle tehdit edilen kadınların %20`si de istemediği cinsel davranışlara zorlanmaktadır.
• Uluslararası Af Örgütünün (2002) Kadınlara yönelik işkence ve kötü muamele raporuna göre; Türkiye`de evli kadınların %32`si dayak yemektedir. Kızların da % 21`i babalarından dayak yemektedir.
• Uluslararası Af Örgütü, Türkiye`de aile içi suçların %87`sinin kadınlara karşı işlendiğini ve kadınların en büyük sorununun dayak olduğunu bir raporla açıklamıştır. Rapora göre her 5 kadından 4`ü şiddet görmektedir.
• Aile Araştırma Kurumunun araştırmasına göre; aile içi şiddet Türkiye`de çok yaygındır. 2004 yılında çeşitli şiddet ve istismar olaylarına maruz kalan 55 kadın koruma evlerine sığınmıştır. Sığınan kadınların %73`ü şehirli ve %71`nin de çocuğu bulunmaktadır. Sığınma sebepleri; %71 fiziksel, %12 cinsel, %9 duygusal şiddet ve %8 ekonomik istismardır.
• Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan rapora göre; aile içi fiziksel şiddet, kadını “hastalık hastası” yapmaktadır. Fiziksel şiddete maruz kalan kadınlarda, organik bir sebebe bağlanamayan bedensel şikayetler ortaya çıkmaktadır. Kadına uygulanan şiddetin bir türlü önüne geçilememektedir. Türkiye`de hâlâ her üç kadından biri şiddete uğramaktadır.
• İstanbul Asayiş Raporu`nda 2003 ve 2004 yıllarının kıyaslamaları yapılarak suç türlerine göre olay sayıları çıkarılmıştır. İstanbul`daki aile fertlerine kötü muamelenin % 300 artış gösterdiği görülmüştür.
• Emniyet Genel Müdürlüğünün verilerine göre, 2005 senesinde aile fertlerine kötü muamele sayısı 9 bin 901 iken 2006 senesinin ilk 9 ayında12 bin 784`e yükselmiştir.
• Meclis Töre ve Namus Cinayetleri Komisyonu`nun raporuna göre, ülkede son 5 yılda kadın ve çocukları hedef alan şiddet sonucu 1230 kişi hayatını kaybetmiştir.
• Emniyet Genel Müdürlüğü`nün 81 ilde yapmış olduğu araştırmaya göre; son 5 yılda 1091 namus cinayetinin işlendiği belirtilmiştir. Bu cinayetlerden 212`sinin Marmara, 209`unun Ege, 192`sinin İç Anadolu, 155`inin Güneydoğu, 141`nin Akdeniz, 95`inin Doğu ve 87`sinin ise Karadeniz Bölgesi`nde işlendiği görülmüştür.
• Sağlık Bakanlığının Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2003 verilerine göre, kadınların, eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalma nedenleri arasında, “yemeği yakması, kocasına karşılık vermesi, parayı gereksiz yere harcaması ve çocukların bakımını ihmal etmesi” yer almaktadır. 15-19 yaş grubunda bulunan kadınların %63`ü, 45-49 yaş grubunda bulunanların %39`u, ilkokul bitirmemiş kadınların %62`si, lise ve üzeri eğitim almış kadınların %8,8`i, batı bölgelerinde yaşayan kadınların %32,5`i, doğuda yaşayan kadınların %49`u, işi olmayan kadınların %38`i, gelir getiren bir işte çalışanların %30`u ve gelir getirmeyen bir işte çalışanların %61`i, sayılan nedenlerden dolayı kocasının kendisini dövmesini haklı bulmaktadır.
• Yapılan araştırmalara göre Türkiye`de 200`den fazla kadın ticareti yapan şebeke bulunmaktadır.
• Yeşilay`ın hazırladığı 2006 Zararlı Alışkanlıklar Raporu`na göre, 1930`lu yıllarda kişi başına 1 litre alkol tüketilirken günümüzde bu rakam 20 litreye fırlamıştır. Boşanmaların ve kadın dövme olaylarının %70`i eşlerden birinin alkolik olmasından kaynaklanmaktadır.
• Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünce yapılan araştırmaya göre; Türkiye`de aile içi suçların %87`si kadınlara karşı işlenmektedir. Kadınların %34`ü fiziksel, %53`ü ise sözlü şiddet görmektedir.
• Kadınların Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği`nin açıkladığı verilere göre, kadınların en büyük sorunun dayak olduğu belirtilirken, evliliklerinin ilk üç yılında üniversiteli kadınların %73`ü, gecekondu ve kırsalda yaşayanlarda %89`u şiddet görmektedir.
• Emniyet Genel Müdürlüğünün 2006 yılı Ocak-Eylül aylarında Türkiye geneli polis sorumluluk alanında meydana gelen şahsa ve mala karşı işlenen asayiş olaylarından yaptığı hesaplamaya göre; 2006 yılında, her 31 dakikada bir aile içi şiddet olayı yaşanmaktadır. Ocak-Eylül döneminde 12 bin 784 ayrı olay Aile Fertlerine Kötü Muamele olarak Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarına girmiştir. 2006`da sıklıkla işlenen suçlar arasında tecavüz ve tecavüze yeltenme de yer almaktadır. 1774 vakanın bildirildiği 2006 yılının Ocak-Eylül döneminde her 4 saatte bir kişi tecavüz korkusuyla tanışmış, 1300 tecavüz olayı vuku bulmuştur.
• Türkiye`nin doğu ve güneydoğusundaki çeşitli kentlerde yapılan bir araştırmaya göre; kadınların %45,7`sine kocalarının seçiminde danışılmamakta ve %50,8`i rızaları olmadan evlendirilmektedir.
• Türkiye çapında 30 üniversitede 4 bin 949 öğrenciyi kapsayan ankete göre; üniversitelilerin eş dayağına taraftar olduğu belirlenmiştir. Eşe en çok dayak atma taraftarı üniversiteli, %37.9`la Trakya Üniversitesi`nde çıkmıştır.
• Türkiye`de kadına yönelik şiddet olaylarında ilk 3 sırayı İstanbul, İzmir ve Antalya almaktadır. Türkiye`de şiddet gören kadınların %37`si 26-35, %23`ü ise 46-55 yaşları arasında bulunmaktadır. Evde şiddet gören kadın sayısı da açıklanan resmi rakamların çok üzerindedir.
DEĞERLENDİRME (KADINA YÖNELİK ŞİDDET)
Aile bir sevgi ve şefkat yuvasıdır. Aile toplumun temelini teşkil eden sosyal bir kurumdur. Ailenin korunup geliştirilmesi devlet açısından anayasal bir görevdir (Anayasa m.41). Ancak aile içinde var olan şiddet her geçen gün artmakta fakat çoğunlukla sır olarak saklanmaktadır. Son yıllarda aile içi şiddet konusunda basın yayın organlarının ve halkın konuya olan ilgisi arttığı için gündemde daha fazla yer bulmaktadır. Medyadan mağdurelerin en acı haberlerini takip etmekteyiz. Kadınlar şiddetin mağduru oldukları gibi kimi zamanda şiddet uygulayan eşlerine karşı koymaları dolayısı ile sanık durumuna düşmektedirler. Şiddet uygulayan koca profili geniş bir yelpazeyi kapsamakta olup kimi zaman bir savcı kimi zamanda bir profesör olabilmektedir.
Aile olgusu tarihten günümüze kadar öneminden hiçbir şey kaybetmemiştir. Kişilerin ve hatta toplumların kader çizgisinde yer alan bu olgu, her zaman şiddet olgusunu da içinde barındırmıştır. Toplum hayatında bazı değerlerin erozyona uğraması sebebiyle şiddet, tüm ağır sonuçlarıyla artan bir ivme de kazanmaktadır ve dünyanın hemen hemen her yerinde görülmektedir.
Aile içi şiddete en fazla maruz kalan bireyler kadınlar olmaktadır.
Türk toplum yapısı henüz kırsal kültürün ağırlıkta olduğu bir yapıya sahiptir. Ekonomisi kronik kriz içerisindedir. Kitlelerin günlük yaşam dertleri de öylesine yoğundur ki, “kadınların ezilişi” diğer sorunların yanında sanki hep ikinci planda kalmaya mahkumdur.
Kadınların, aile içinde uğradıkları çeşitli hak ihlallerine karşı olmalarına rağmen haklarını savunamamalarının önemli bir nedeni de eşleri tarafından kendilerine uygulanan şiddettir. Hatta kadınlar, eşlerinin dışında eşlerinin ailesindeki erkeklerin ya da kadınların, ya da kumalarının şiddetine de maruz kalabilmektedirler. Kırsal alanda yaşayan kadınlar şehirde yaşayanlara oranla daha fazla şiddete maruz kalmaktadırlar. Yapılan araştırmalar şiddet eylemlerinde sosyokültürel farklılıkların önemli bir rol oynamadığını ve kişilerin hangi kültürel katmanda olursa olsun bu tip davranışlara eğilimli olduklarını ortaya koymuştur. Kadının ve eşinin eğitim düzeyi yükseldikçe maruz kalınan şiddet azalmasına rağmen yüksek eğitim gruplarında da önemli oranlarda şiddet yaşanmaktadır. Şiddetin engellenmesi açısından kadının eğitim düzeyi, eşin eğitim düzeyine göre daha etkindir. Aile içi fiziksel şiddet nedeni ile adli mercilerce Adli Tıp Kurumuna gönderilen kadınlar üzerinde yapılan bir araştırmada bu sonuçları doğrulamaktadır.
Kadınların haklarını kullanma konusunda ülkemizin henüz tatminkar bir seviyeye geldiği de söylenemez. Yapılan bir araştırmaya göre, 1994 yılı içerisinde, İstanbul`da aile içi fiziksel şiddete maruz kaldığından, boşanma beklentisi ile adli mercilere müracaat edip Adli Tıp Kurumu`na gönderilen kadın sayısı da sadece 35`tir. Bu sayının bu kadar az olmasının sebebi, aile içi şiddete maruz kalan kadının öncelikle kendisini, daha sonra yakın çevresini ve ilk müracaat mercilerini de aştıktan sonra hekim karşısına gelebilmesidir. Bunlara bağlı olarak, en önemli sebep ise Yargıtay`ın, şiddetin ispatlanması ve bu yoldaki iddianın kabulü için , tabip raporu ibrazı veya resmi mercilere şikayette bulunulması şartını aramayıp, davanın şahit beyanı dahil her türlü delil ile ispatlanmasına imkan tanımasıdır.
Veriler, siyasi otoritenin kadına yönelik şiddette başarılı olamadığını göstermektedir. Avrupa başta olmak üzere çeşitli uluslararası tepkilerde bu durumu ortaya koymaktadır. Yapılan bir takım çalışmalara rağmen konuya kalıcı ve yeterli bir çözüm getirilememiştir. Hükümet, 1994 yılının verilerine dayanarak kadına yönelik şiddet ile ilgili açıklamalar yapmaktadır. Böylece, bu konu ile ilgili ciddi bir veri çalışması yapmadığını da göstermiştir. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığının bu yöndeki çalışmalarından birisi de kadına karşı şiddetin önlenmesi için “Kadına Karşı Şiddete Son" kampanyasında kullanılan "yarım yüz" şeklindeki amblemin erkek ceketlerinin iç kısmına dikilmesi idi. Kadına yönelik şiddetin durdurulması ile ilgili bu kampanya da diğerleri gibi sadece “medyatik” bir çıkıştan ibaretti. Gerçekçi çözümler yerine “medyatik çözümler” peşinde koşulduğu sürece başarısız olunması kaçınılmazdır.
Başörtüsü sorunu da büyük mağduriyetlere sebep olan, mağdurelerin psikolojilerini bozup, hayatlarını tümü ile etkileyen bir sorundur.
Türkiye`de 100 kadından 22`si yüksek öğrenim görme imkanına sahip iken, hemen hemen bir o kadarı da sadece kıyafetlerinden dolayı eğitimine devam edemiyor.
Kadına yönelik şiddet sadece aile içerisinde uygulanan şiddet olmayıp devletlerin uyguladığı şiddette bu tanımın içerisine girmektedir.
1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu`nda kabul edilen “Kadınlara Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirisi”nin 2. maddesine göre; “…Nerede meydana gelirse gelsin, Devlet tarafından uygulanan fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddettir.”
Dolayısı ile başörtüsü mağduriyeti insan hak ve özgürlüklerine, eğitim özgürlüğüne, din ve vicdan özgürlüğüne aykırı olduğu gibi kadına devle tarafından uygulanan bir şiddettir.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ (KADINA YÖNELİK ŞİDDET)
• Mevzuatta gerekli değişiklikler yapılmasına rağmen şiddet toplumsal bir olgudur ve salt mevzuat değişiklikleri ile halledilemez. Bu nedenle toplumun dini, milli, ahlaki ve manevi değerleri ön plana çıkarılmalı, bu değerlerin erozyona uğraması engellenmelidir.
• Hukuk düzeninin fonksiyonu, sosyal ve kültürel ihtiyaçlara göre toplumun gerçek hayat ilişkilerini düzenlemektir. Adli sistem, aile içi şiddet olgusunun belirlenip, kayıt altına alınabilmesi bakımından en kolay şekilde işleyip, harekete geçebilecek şekilde düzenlenmelidir. Evlilik içinde meydana gelen kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddetin kadın üzerindeki etkileri, diğer şiddet olaylarına göre daha ağır olmaktadır. Aile içi şiddete uğrayan ve her yönden çöküntü içerisine giren kadının ilk planda polis, savcılık, adliye gibi resmi mercilerle yüz yüze gelmeksizin doğrudan müracaat ederek ilgili tüm işlemlerini bir arada yürütebileceği, yasal değerlendirme ile birlikte, konusunda duyarlı ve özel eğitimli ekiplerin yer aldığı ilk müracaat birimlerinin oluşturulması gerekmektedir. Böylece aile içi şiddetin kayıtlara gerçekçi bir şekilde yansıması sağlanarak, şiddete maruz kalan kadının nafaka, tazminat gibi her türlü haklarının korunması da teminat altına alınmış olacaktır.
• Hukuki bir talebi bulunmasa dahi psikolojik desteğe ihtiyacı olan mağdurelere devlet ücretsiz danışma merkezleri kurmalı ve kayıtları gizli tutulmalıdır.
• Toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalı ve eğitimin önündeki her türlü engel kaldırılmalıdır.
• Ekonomik zayıflık önemli bir etken olduğundan maddi durumu kötü olan ailelere devlet destek vermelidir.
• Suçların cezasız kalması kadına ve çocuklara yönelik şiddetin artmasına sebep olduğundan bu suçlar ciddi bir şekilde takip edilerek suçlular cezalandırılmalıdır.
• Televizyonlarda şiddet içeren ve ahlaki yozlaşmaya sebep olan yayınlar engellenmelidir.
• Şiddet içerikli internet oyunları engellenmelidir.
• Sığınma evlerinin fiziki şartları iyileştirilmeli, sayıları arttırılmalıdır.
• Şiddet mağduru kadınlara talepleri halinde iş bulunmalıdır.
• Alkol kullanımının azaltılması, her türlü kötü alışkanlığın bırakılması için uygulanabilir düzenlemeler yapılmalı bunları destekleyici kampanyalar düzenlenmelidir.
• Devletin uyguladığı bir şiddet olan başörtüsü yasağı kaldırılmalıdır.
İŞ HAYATI VE EĞİTİM
• Avrupa Birliği`ne bağlı Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Kurumu tarafından hazırlanan Türkiye dahil 31 Avrupa ülkesinde gerçekleştirilen "4`üncü Avrupa Çalışma Koşulları Anketi"ne göre; İş hayatında kadınlar Türkiye`de %6 oranında cinsel tacize maruz kalmaktadır.
• Kadının Stasüsü Genel Mü
BİLKA`nın hazırladığı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Raporunun tam metnini buraya tıklayıp indirebilirsiniz.