Geleneksel Pilav Günümüzde Bir Araya Geldik

Geleneksel Pilav Günümüzde Bir Araya Geldik
Geleneksel Pilav Günümüzde Bir Araya Geldik

BİLKA’nın kuruluş yıldönümü münasebetiyle her yıl tertip ettiğimiz geleneksel Pilav Günümüz Üsküdar Belediyesi Evlendirme Dairesi Restoranında yapıldı. 9. yılımıza girdiğimiz bu günde üyelerimiz ve BİLKA dostlarımızla bir araya geldik.

Aralarında değerli ilim adamlarının da bulunduğu seçkin bir davetli topluluğunun katılımı ile gerçekleşen toplantıda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Kadir Topbaş, Konya Valisi Sn. Muammer Erol, Tekirdağ Müftüsü Mahmut Gürlen, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, İDSB Genel Sekreteri Av. Ali Kurt, Prof. Dr. Dilşat Türkdoğan, Yrd. Doç. Dr. Muhsin Öztürk , Av. Naim Gül, adanahaber.net editörü Azmi Ertan, Belkıs İbrahimhakkıoğlu’nun gönderdikleri mesajlar katılımcılara iletildi.

Şehitlerimizin ruhu, ülkemizin sulh ve selameti için değerli genç hafızlarımızdan Tayfur Bacak Kuran-ı Kerim Tilaveti ile aramızda yer aldı.

Başkanımız Av. Alev Sezen birlik beraberlik vurgusu yaparak bunun adım adım nasıl yok edilmeye çalışıldığını anlattı. Konuşmasında “Osmanlı’nın dağılması ile vilayetlerimiz cetvelle çizilerek ülkelere, ülkeler de Türkmen-Kürt-Arap-Azeri/Sünni-Şii diye bölgelere ayrıldı.

Birbirimize yabancılaşmamız hatta düşman edilmemiz için hacca karayoluyla gitmemiz engellendi, Türkler köpeklerine Arap, Araplar ise Türk adını verdi, ortak tarihimiz, kültürümüz, dilimiz yok edildi.

Bunun sonucu olarak şimdi bile Hicaza Araplara para mı kazandıracağız diye gitmeyenler var. Ancak bunu diyenler Paris’e Londra’ya gidip daha düne kadar topraklarımızda canımıza malımıza kastedenlere para kazandırmakta bir beis görmüyorlar. Bunu söyleyenlere hemen irticacı-yobaz-gerici diyorlar.

Aynı şekilde ortak dilimizin, kültürümüzün, tarihimizin olduğu Türk devletleri ile aynı bağı kurmak istediğimizde de hemen ırkçı diyorlar. Etiketler hazır. Etiketlenmemek için insanımız susmayı tercih eder oldu.

Asıl adı BİP olan BOP ile coğrafyamızdaki ülkelerin sınırları değiştiriliyor. Sırada maalesef Türkiye var. Bunun için büyük çaba sarf ediyorlar. Türk-Kürt ile başlayan bu ayrıştırmanın devamında Alevi-Sünni ayrıştırması var. Biz bunlarla meşgul olurken Kıbrıs üzerinde oyunlar devreye sokuluyor. Öyle ki Kıbrıs’ta Türkiye’nin garantör devlet olmasını ve Türk askerini istemedikleri gibi şimdide Türkiye’den gelip yerleşenlerin Kıbrıs’ı terk etmesini masaya getiriyorlar. 40 sene önce yaşananları tekrar yaşatmak için Kıbrıslı Türkler yalnızlaştırılmaya çalışılıyor.

Bu arada NATO dan da bahsetmek gerekiyor. NATO üyesi olarak özellikle Müslüman ülkelerde onların tepkisini hafifletmek için devamlı görevlendirilmemize rağmen iş teröre karşı bizim destek almamıza geldiğinde Türkiye bununla başa çıkabilir deyip kenara çekiliveriyorlar. Hatta terör örgütlerini destekleyen ve silahlandıranlar bizatihi bu oluşumu meydana getiren devletler.

Bölünme, işgal etme günümüzde sadece askeri harekâtlarla olmuyor. Toplum mühendisliği, algı yönetimi denilen ilimle subliminal mesajlarla ülkeler fethediliyor. Toplum mühendisliğinde başarılı olamayan ülkeler askeri harekâtla girdikleri ülkelerde tutunamayıp geri çıkmak zorunda kalıyorlar. Toplum mühendisliğinde başarılı olan ülkeler ise savaşmadan hatta o ülke milletlerinin kendi isteğiyle gidip oraları işgal ediyorlar.

Savaşmadan işgal edip içten çökertmenin bir yolu olarak da uluslar arası kurumlar kullanılmaktadır.

1963’den beri 52 senedir kapısında bekletildiğimiz AB siyasi anlaşma kisvesi altında her işimize müdahale etmektedir. Geri alım anlaşması imzalatmakta, kendi emperyalist işgalci tutumuyla ülkelerinden ettiği insanların, mültecilerin-sığınmacıların Türkiye’de tutulması için şantajlar yapmaktadır.

Gümrük birliği gibi ekonomik işbirliği kisvesi altında ekonomimizi yönlendirerek kapitülasyonları geri getirmektedir. Bunun sonucu olarak sanayimize-tarımımıza onlar yön çizmekte, ne ekip biçeceğimize dahi onlar karar vermektedir. Her şeye rağmen ürettiğimiz mamuller üzerinde söz sahibi dahi olamamaktayız.

Kanunlarımız AB’nin baskısıyla bu uğurda değiştirilip durmaktadır. Bizi yönetecek kanunları biz ihdas edememekteyiz. Hâlbuki hukukun ilk görevi uygulanacağı ülkenin insanının hayat şartlarını, inancına, kültürüne, geleneğine göre düzenlemektir.

Yine yok olmaya yüz tutmuş, üyelerinin dahi bir şekilde kaçıp kurtulmak istediği AB, kurumlarıyla kendi inancını, yaşayışını, geleneklerini empoze etmeye, üyelerini tek tip haline getirmeye çalmaktadır. AİHM ise hukuk kisvesi altında bu amaca hizmet etmesi için kurulan bir kuruluştur. Hıristiyan ülkelerden oluşan AB için her ne kadar bu amaçları mensup olan ülkelerin milletlerini rahatsız etmese de bizim gibi AB’ye girmek için can atan tek Müslüman ülke olan Türkiye’nin İslam inancına bağlı milletini rahatsız etmektedir.

Milli ve manevi değerlerimize taban tabana zıt olan AİHM kararları provokatörlerin dışında kimseyi memnun etmemektedir. Dolayısı ile bu kararlara uymak için var gücüyle mücadele eden ulusal yargımızın devamlı bir şekilde AİHM kararlarına atıf yaparak toplumda kabul görmeyen olaylara hukuki zemin hazırlaması da tepkiye sebep olmakta, kimseyi memnun etmemektedir.

Kadının ve çocuğun soyadı, din dersi, vicdani red gibi kararlar sadece bunlardan bir kaçıdır.

Son günlerde Ermeni soykırımı iddiasının suç olmadığına dair AİHM’in kararı sizi şaşırtmasın. Batı’nın Türkiye üzerinde oyunlar çevirdiğinde en önemli kartlarından iki tanesi Ermeni soykırımı iddiaları ve Kıbrıs’tır. İstediğini alabilmek için bu kartları yeri geldiğinde çıkartır, yeri geldiğinde geri çeker.

Tarih tekerrürden ibarettir. Biz bu çirkin oyunları tarih boyunca defalarca gördük. Kürdistan emperyalistlerin Kürt kardeşlerimizi kandırdıkları bir rüyadır. Bunun peşine takılıp gidenler, kandırılanlar maalesef en büyük acıyı yaşayacaklardır. Milli mücadelenin kimlere karşı verildiği hatırlanmalıdır. Onların zulümleri, işkenceleriyle ölenlerin, sakat kalanların torunları hiç düşünmez misiniz bu ülkeler niçin Kürtleri bu kadar düşünüyorlar? Kurtuluş savaşı ile mücadele verdiğimiz emperyalist ülkelere verecek bir karış toprağımız yoktur.

Müslüman aynı delikten iki defa sokulmaz. Eğer aynı hataya tekrar düşüyorsak başkalarını suçlamadan önce nefsimize ağır gelse de kendimizi sorgulamalıyız. Biz kendimizi düzeltmeliyiz ki Rabbimde bu gidişatı düzeltsin.

BİLKA olarak bu bağlamda üzerimize düşen görevi hakkıyla yerine getirme gayreti içerisindeyiz. Sizlerin dua ve desteklerini bekliyoruz.” dedi.

BİLKA’nın çalışmalarına yer verilen slaytımız gösterildi.

Üyelerimizin yanı sıra BİLKA danışma kurulu üyemiz Prof. Dr. Nevzat Kor, Prof. Dr. Yakup Çiçek, Prof. Dr. Nevzat Alkan, Prof. Dr. İbrahim Çapak, Doç. Dr. İbrahim Subaşı, Doç. Dr. Ömer Sever, Y. Doç. Dr. Ali Karakoç ve Doç. Dr. Murat Coşkun, kurum avukatımız Av. Murat Kutlu Sezen, DÜNYEV Başkanı Av. Serpil Kavrak, Kadınların El Ürünlerini Geliştirme ve Yaşatma Derneği Başkanı Münevver Yorulmaz, Esenler İlçe Sağlık Müdürü Dr. Özlem Eskil, Eğitim-Bir-Sen 4.nolu Şube Başkan Yardımcısı Buket Akfırat, Hayır Bata Vakfı Başkanı Ali Bekereci, Yesevi Yolu Derneği’nden Ali Oğuz, tarihçi-yazar Metin Hasırcı, Av. Ahmet Terlemez, AGD Kadıköy Sorumlularından Hüsamettin Yaş, gazeteciler Hamit Çulha ve Teoman Devrim, Saadet Partisi İl Disiplin Kurulu’ndan Mürsel Başer - Kadıköy İlçe Başkanı Recep Yılmaz - Başkan Yardımcısı Fethi Engin ve yönetim kurulu üyesi Halil Çalış`da toplantıda yer aldılar.

Gerek bizzat katılarak gerek tebrik ve destek mesajları ile yanımızda yer alan BİLKA dostlarına teşekkür ediyoruz.