Gülser Anne`den Tavsiyeler-18 (Yüzük Varsa...)

Gülser Anne`den Tavsiyeler-18 (Yüzük Varsa...)
Gülser Anne`den Tavsiyeler-18 (Yüzük Varsa...)

Yıllar yıllar önce… Ankara`da yaşadığımız zamanlarda, ilkokul dördüncü sınıftayken din dersinden yazılı olacaktık. Puanlama da beş üzerindendi. Hiç de parlak bir öğrenci değildim.

Anneannem rahmetli, (nurlar içinde yatsın) bir kaç günlüğüne bizde misafirdi. Firdevs anneannemin masallarına, kıssadan hisselerine, sohbetlerine doyamıyordum. Çile çekmiş, görmüş geçirmiş, acı-tatlı birçok olaya şahit olmuş sıcacık bir kadındı. Tatlı sohbetlerinde mutlaka yapıcı, tembihleyici minik ikaz, uyarıları olur, onları dimağımıza yerleştirirdi.

Fakirliği, ekmeğin karneyle kuyruğunu yaşamış, lokmasını tuza banıp öğün geçirmiş, güzel kokan yemekleri pişirirken gününü aç bitirdiği zamanlar da olmuştu. Hep anlatır, hep imanla bağdaştırır, muhabbetlerinde bizi manevi hazla beslerdi.

Anneanneme, ertesi gün din dersinden yazılı imtihan olacağımızı, abdest almayı anlatmasını istemiştim. Aslında din dersi kitabımızda da vardı ama o her şeyi çok güzel anlatıyordu, abdest almayı tarif ederken “ellerini yıkarken yüzük varsa ovuşturulur” diye kitaptakine ilave yapmıştı. Sabah okula giderken, (aman kızım, “yüzük varsa ovuşturulur” diye yazmayı sakın unutma) diye tekrar tekrar tembihlemişti…

Yazılı sonuçları okunurken hocalarımız isim isim ayağa kaldırır, aldığınız sonuca göre mimikleri değişir, notunuzu söyler ve oturturlardı. Din dersi hocamız dâhil, bütün hocalarımızdan çekinirdik, saygı duyardık, konuşurken yüzümüz kızarırdı çoğunlukla. Eğitimde disiplinin şart olduğuna inananlardanım. Aynı babamızın yüzümüze bakınca ne demek istediğini anladığımız gibi hocalarımızın da ifadelerine göre hareketlerimiz şekillenmeliydi. İşte o zaman kültür-bilgi haznemizde kalıcılık oluşacak, hem çekinecektiniz hem de kalıcı eğitim alacaktınız…

Öğretmen de anne-baba yarısıdır ya, onlara teslim ediliyorsunuz… Öğrencisine kızamayan, bağıramayan öğretmen, aşırı cıvık, aklı saçının fönü, eteğinin boyu, internet kafelerde olan talebelik, cebi dolu olup öğretmenlerini hediyeye boğan öğrenci ve veliden, boş kafayla mezuniyetten nasıl bir istikbal beklenir, sorgulamak lazım...

BERRİN UZLU! … BEŞ!.. Dedikten sonra “tatlı sert” ve “ben ne zamandan beri o sırada varım”ı anlamaya çalışan bir bakıştan sonra “otur”u hiç unutmam. Ben mi beş almışım, aman Allahım. Ama ben soruların bazılarını yarım cevaplamıştım, hiç cevap veremediğim soru da olmuştu. Çok kızarmıştım yine :)) Sınıftaki bütün öğrenciler, arka sıralardaki bana dönüp baktılar, herkes sıfır... bir… iki… en fazla üç alabiliyordu. Teneffüste herkes yanımdaydı, o gün çok popülerdim… Koridorda bir ara hocamız yanıma gelmiş, nereden çalıştığımı sormuştu, sıkılarak, “anneannem öğretti hocam” demiştim.

Yüzük takmaya başladıktan sonraki abdest alışlarımda anneannem aklıma gelir, yüzüğümü oynatırım ki, altına su gitsin…

Gülser anne der ki, hayattayken sevap kapımızı açık bıraktıracak ameller vardır, bunların sevaplarıyla beslenir öbür aleme göç edenler… Ne mutlu hayır bırakanlara, vesile olanlara. Bize de nasip olsa…

Allaha emanet olun…