Beykoz`da Bir Mekan-ı Hümayun
Şehir, yazar için bir lisandır. diyor İskender Pala bir yazısında.
Bizi bağrında saklayan, sırdaşımız olan şehirler...
Her birinin ayrı bir dili var, evet. Fakat İstanbul b/aşk`a…
Aşk’tır dili İstanbul’un. Medeniyetler onda vuslata erer. Asya ile Avrupa’nın kavuşması mavinin en nadide haliyle ile düğümlüdür boğazında. Galata, Kız Kulesi’ne meftundur. Gündüzünden ziyade gecesidir aşk. Her akşam serenattadır martılar, kubbelerin üzerinde…
Işıltısı yıldızları kıskandıran İstanbul’un, kokusu da b/aşk’adır. Sabaha karşı, sokaklarda; sıcak ekmek, vapurda; simit, demli çay kokusudur.
Alabilirsen, bir de misk kokar ki Eyüp’ten başlar, buram buram cennet rahiyaları. Sultan yatar, doğal limanı Haliç’in koynunda. Beykoz’da Hz. Yuşa… İkisine de selam durur boğazında Aziz Mahmut Hüdai ve Yahya Efendi.
Gönüllerin başkenti, Sultan Mehmet’in; fetih destanı, Fatih lakabı. Yeni Çağ’ın başlangıç noktası, o bir Peygamber muştusu…
Ve ben, içinde bir garip yolcu. Her semtinde ayrıdır hikayem, Beykoz hele… Çocukluk kahkaham, komşumla dostluğum, balkonumda yudumlarken çayımı, Sarıyer’ i izlemeye doyamayışım…
Tarihi, yalıları, kasırları, hisarı, cevizi ve hatta yoğurdu ile yaşanası bu güzelliğin bir incisi Küçüksu Kasrı. Üsküdar - Beykoz sahil yolunun en göz kamaştırıcı yapısı, nice hatıralarımızın ev sahibi.
Bir dili var onun da İstanbul gibi, hayli davetkar bir dil. Önce dış cephesinin zengin süslemeleri çeker kendine insanı. Yaklaştıkça bahçesine doğru, palmet-lotus ve penç motifleri ile bezeli, döküm tekniği ile yapılmış demir parmaklıkların ve kapıların, deniz manzarasıyla bütünleştiğini fark edersiniz. Bir anda kendinizi Lale Devri’nin en nadide sivil mimari örneği olan, Küçüksu Kasrı’nın merdivenlerinde bulursunuz. Kabartmalarla süslü, hareketli deniz cephesine yaslanmış, iki kol şeklindeki merdivenlerin ortasındaki şadırvanlı küçük havuz, tarihin en şaşalı dönemini yaşıyormuş gibi hissettirir size.
Kasrın yapılma hikayesi Divitkar Mehmet Paşa`nın, bir gezinti esnasında Sultan I. Mahmut’un, Küçüksu`ya olan muhabbetini fark edince başlar.
Divitkar Mehmet Paşa tarafından, iki katlı ve ahşap bir saray olarak yaptırılır önce. Sultan III. Selim ve Sultan II. Mahmut dönemlerinde de onarılır; fakat Sultan Abdülmecid döneminde, özellikle saray ve kasır mimarisinde batılı biçimler tercih edildiğinden, Dolmabahçe ve Ihlamur Kasırlarında olduğu gibi Sultan Abdülmecid, Küçüksu Kasrı’nı da yıktırarak, bulunduğu alana; yığma tekniğiyle, kagir olarak bu zarif kasrı yaptırır.
Bodrum katıyla üç katlı olan yapı, dönemin Avrupalı sanatçı gezginlerine de ilham kaynağı olur. İngiliz ressam William Henry Bartlett, Antoine Ignace Melling, İngiliz yazar Miss Julia Pardoe gibi…
Batılı üsluptaki süsüleme motifleri Son Dönem Osmanlı Mimarisi’ni analiz etmenizi sağlar. İhtişam kelimesinin can bulduğu odalar ve salonlar tamamen, Avrupa tarzı mobilyalarla döşeli. Odalar ve salonların döşenmesinde dönemin Viyana Operası dekoratörü Sechan görevlendirilir. Türk Evi Plan Tipolojisi’nin uygulandığı kasırda; odalardaki rengarenk İtalyan mermeri şömineler, her bir odada ayrı süslemeli ve ince işçilikli olan parkeler, alçı ve kalem işi süslemelerle bezeli tavanlar, kasrın mimarının; dönemin Avrupalı ünlü mimarlarından olduğunu tahmin ettirir size. Balyan ailesinden Nikoğos Balyan doğru tahmin.
Padişahların, biniş kasrı ve kısa süreli dinlenme mekanı olarak kullandığı yapı, Cumhuriyet döneminde devlet konuk evi olarak kullanıldığı için zamanla ihtiyaca binaen bir kaç odası, yatak odası olarak düzenlenir.
Batı tarzında süslenmiş merdivenleriyle, ipek halıları ve zengin tablolarıyla tüm Beykozlu ve İstanbulluları bekler Küçüksu Kasrı.
Anılar kolleksiyonunuza en güzeli diye başlayacağınız cümlelerle anlatılmak üzere, yepyeni hatıralar eklemek isterseniz, günümüzde müze-saray olarak halka açılan, Sultan IV. Murat` ın Gümüş Selvi’sinde, dönemin yazarlarının Bağçe-i Göksu’sunda, Boğaziçi`nde eski adıyla Göksu Kasrı, günümüzdeki adıyla Küçüksu Kasrı, tarihin en şaşalı günlerine adeta bir zaman yolculuğu yapmanız için bekler sizi…
Sağlıcakla...