İmanlı Lider İmanlı Ordu + Teknolojik Üstünlük = Fetih

İmanlı Lider İmanlı Ordu + Teknolojik Üstünlük = Fetih
İmanlı Lider İmanlı Ordu + Teknolojik Üstünlük = Fetih

Nice kralların hülyası olmuş rûyalarını süslemiştir İstanbul. Halid b.Zeyd'in gönüllerin Sultanı, II. Mehmed'in asırların fatihi, Ulubatlı Hasan'ın döneminin kahramanı, Akşemseddin'in hocaların hocası olmasına vesiledir İstanbul. Erbakan Hoca'nın deyimiyle ''dünyanın başşehri'' bu nadide belde, şairlere ilham olmaya, herkesi cezbetmeye devam ediyor.

Hz. Peygamber (SAV)'in hadisine mazhar olmuş olmasından olsa gerek şehrin manevi bereketi hiç eksilmez, madden de öyle bitmez kolay kolay. İstanbul'un fethi denince genelde manevi yönüyle menkıbeler, olağanüstü kahramanlıklar hatırlatılır, aktarılır. Bu manevi iklimin yanında Fatih'in yetiştirilmesi, kuşatmada kullanılan teknolojik araçlar, silahlar gibi maddi boyutu da vardır fethin.

FATİH SULTAN MEHMED NASIL YETİŞTİRİLMİŞTİR?

Babası II. Murat, Şehzade Mehmed'in eğitimine o kadar önem vermiştir ki, dönemin en iyi hocalarından dersler aldırmıştır. II. Mehmed'in Fatih olmasında babasının payı olduğu gibi annesinin de payı büyüktür. Annesi Hatice Halime Huma Hatun oğlunun yetişmesine çok özen göstermiş, ona özgüven sağlamış, eğitimi için büyük çaba sarf etmiştir. Doğumundan itibaren itina ile yetiştirilen II. Mehmet eğitimine, (şehzadelerde 4-5 yaşında olduğu gibi) Bed-i Besmele Töreni ile yani Kur'ân öğrenimiyle başladı. Bu eğitimi alması ileride sultan olduğu vakit dinine bağlı, merhametli, adil, cesur, kahraman, sorumluluk sahibi ve halkın ihtiyaçlarını düşünen bir padişah olması için idi. Mamafih henüz çok küçük yaşta ata binmeyi, kılıç kuşanmayı öğrenirken, ele avuca sığmıyor, oyunlarını hep savaş üzerine kuruyordu. Şehzade Mehmet çocukken okumaya hevesli olmadığından II. Murat diğer hocalara nazaran daha otoriter Molla Gürani'ye teslim etti onu. Bunun yanında onun yetişmesinde Molla Hüsrev, Hocazade, Ali Tusi, Molla Zeyrek, Sinan Paşa, Molla İlyas, Siracettin Halebi, Molla Abdulkadir, Hasan Samsuni, Molla Hayrettin vd. gibi hocaların katkısı çoktur. Beri taraftan bunların yanında Fatih'in gözünde hepsinden farklı olan Akşemseddin yalnızca hoca olmaktan ziyade bir semboldü. Akşemseddin şehzadede olan cevheri ortaya çıkarmış, onu ileride fatih olmaya yöneltmiştir.

FATİH OLMAK İÇİN TÜM BİLİMLERDE ÜSTÜN OLMAK GEREKİYORDU

Bunca kıymetli hocalardan aldığı eğitim Şehzade Mehmet'i gerek din bilimlerinde gerek sosyal bilimlerde gerekse pozitif bilimlerde oldukça ileri bir seviyeye taşımıştır. Şehzade Mehmet büyüdükçe edebiyata, din felsefesine, tarih, coğrafya ve askeri konulara çok alaka göstermiştir. Matematik ile çok yakından ilgilenmiş bilhassa edebiyat onun en sevdiği alan olurken, bıraktığı kitaplarının üçte birinin tarih ve coğrafyaya ait olması oldukça ilginçtir.

Keza Türkçe'nin yanında Farsça ve Arapça'yı çok iyi bildiği, Yunanca, Sırpça, Latince, Slavca, Keldanice, İbranice'yi de belirli ölçülerde öğrendiği bildirilmektedir.

Onu güdüleyen yakın sosyal çevresiyle birlikte uzak çevrenin de tesiri mühimdir. Hz. Süleyman, Hz. Davut, Büyük İskender, I. Alaattin Keykubat gibi dini ve milli liderlerin hayatını araştırmıştır.

ZAFER TEKNOLOJİK ÜSTÜNLÜĞE SAHİP ORDU VE DUALARLA KAZANILDI

Yirmi bir yaşındaki sultan zafere o kadar şartlanmıştı ki, yastığı ıslanmış şekilde uyanır, geceler boyu fetih planları yapardı. Gündüz hayalinden gece düşünden çıkmazdı İstanbul. Bu aşkla dönemin en modern silahlarını yaptırıyor, Konstantinapolis'i mutlaka almak istiyordu. Fatih dönemi (1451-1481) top döküm teknolojisi yönünden zirveye ulaşmış ve Tophane-i Âmire’nin kuruluşu ile Osmanlı topçuluğu kurumsal hale gelmiştir. Osmanlıların ilk büyük topları bu zamanda dökülmüştür. Bununla beraber dünya topçuluk tarihinde önemli bulunan seyyar top dökümhaneleri kavramı ve iki parçalı büyük muhasara topları dökümü F. Sultan Mehmet döneminde gerçekleştirilmiştir. Osmanlıların kalıp teknolojisini çok iyi bildikleri ve kullandıkları bilinmektedir ve F. Sultan Mehmed'in toplarının çözümleri mükemmel bronz (tunç) karışımının Avrupa'dan bir asır evvel Osmanlılarda kullanıldığını göstermektedir. Isınan top vd. ateşli silahların yağ ile soğutulması tekniği de ilk olarak o zaman gerçekleştirilmiştir. İstanbul'un fethinde ilk defa kullanılan Şahi topları Fatih tarafından (çizildiği söylenmekle birlikte) Macar Urban Usta'ya döktürdüğü, topun güllesi vd. topların mühendislik ve tasarımında Mimar Müslihiddin ve Saruca Sekban'ın katkıları çok büyüktür. İki parçalı top Kovan 8 ton, en kısa namlu uzunluğu 91,5 cm, güllesinin ağırlığı 680 kilogramdır ve en etkili top özelliği taşımaktadır. Hedefi 1500 kilometre/saat hızla vurduğu kanıtlamıştır. Osmanlı, döküm, kalıp teknolojisi ve soğutma tekniklerini çok iyi bilmekteydi. Dönemin şartları için bu şaşırtan bir başarıdır. Şahi topu 60 manda ile çekiliyor, topun kaymaması için her iki tarafta ikişer yüz kişi bulunuyor; düzgün olmayan yolları düzetmek ve tahta köprü yapımında evvela 50 inşaat ustası ve 200 amele görevlendirilmiştir.

GEMİLERİ KARADAN YÜRÜTMEK

Bizanslılar Konstantinopolis'i korumak için Haliç ağzından bir zincir oluşturmuşlardı. Zincirin bir ucu Galata bir ucu Bahçekapı'da idi ve arkasında gemiler bulunuyordu. Diğer yandan formülü bir sır gibi saklanan Rum ateşi denilen bir silah Bizans'tan başka kimsede yoktu. Rum Ateşi düşman gemilerine, askerlerine ateşli oklarla atılıyor, surları zorlayanların üzerine dökülüyordu. O güne kadar Rum Ateşi'ni kimse aşamamıştı. 21/22 Nisan gecesi 72 gemi yağlanmış kızaklar ve tekerlekler üzerinden ipler makaralarla çekilerek bir gecede Haliç'e indirilmişti bu hadiseyi kimileri adeta küçümseyerek, Fatih'ten önce Asurların dev heykelleri, Vikinglerin gemileri yürüttüğünü, Fatih dönemi gemilerin karadan yürütülmediğini iddia etmekteler. Halbuki daha önce örnekleri olsa bile bu, Fatih'in tarihe nasıl hâkim olduğunu, üstün zekasıyla mühendislik dehasını göstermektedir. Kaynaklarda yöntem ve güzergâh konusunda görüş ayrılığı olsa da batı kaynaklarında mesela Kritovulos ve Dukas Osmanlı kaynaklarında Aşıkpaşazade, Tursun Bey, Neşri, Gelibolulu Mustafa Ali, Müneccimbaşı gibi vd. birçok tarihçi gemilerin karadan nasıl yürütüldüğü açık açık anlatılmaktadır.

Bu durumu Kritovulos şöyle ifade etmiştir: ''Garip bir görüntüydü gerçekten görenler dışında söylenmekle inanılacak gibi değildi tayfaları yelkenleri donanımıyla gemiler, karada sanki denizdeki gibi seyrediyordu.''

KUŞATMADA KULLANILAN MÜHİMMATLAR

İstanbul'un surları iç içe iki sur ve çift savunma hatlıydı; birinci sur geçildiği takdirde ikinci bir sur daha vardı ve şehri müdafaa edebilirdi. 28 defa kuşatılan şehir hem karadan hem denizden fevkalade korunaklıydı. Ancak 29'ncu kuşatmada her şey çok titizlikle planlanmış, o güne kadar kullanılmayan silahlar kullanılmıştı. Kara kısmında top, mancınık, lağım ve taşlar, deniz yönünden gemiler, kayıklar vb. gibi en son teknoloji kullanılmıştır. Fetih o zamanki Osmanlı savaş tekniği Orta Çağ’a son verip Yeni Çağ'ı başlatan keşifler ve yenilikleriyle elde edilmiş bir başarıdır. Havan topunun icadı, gemilerin karadan yürütülmesi, Haliç'e köprü kurulması zırhlı yürür kulelerin kullanılması...teknolojik ve stratejik üstünlüktür.

Konstantiniyye'nin kuşatmasında nakliye gemileri dahil donanma küçük büyük 150 küsur gemiden oluşmaktaydı. (Rum kaynaklarında 420 adet olarak geçmektedir.) 3 veya 4 Şahi topuyla beraber irili ufaklı 14 batarya topun yanında yürür kuleler (tekerlekli kuleler)de kullanılmıştır.

Yüksek yerlere yapılan saldırılarda kullanılan yürürkuleler İlk ve Orta Çağlarda en etkili silah ve alet türüdür. Mamafih muharebe kulesi olarak da adlandırılmıştır. II.Mehmed'in bir gecede yaptırdığı ve Konstantiniyye'nin kuşatması sırasında etkin bir şekilde kullanılan, en az 15 metre yüksekliğinde iki katlı, beş tekerlekli, derilerle kaplı ahşap ve 50 kişi alabilen farklı farklı türleri bulunan kuleler batılı yazarların da takdirini kazanmıştır. Osmanlı ordusunun kuşatmaya katılan asker mevcudu 150.000 ila 200.000 arasında tahmin edilirken bunların ne kadarının gönüllü ve gayrı muharip olduğu bilinmemekle birlikte kara ordusu Kapıkulu ocakları, tımarlı sipahiler; azaplar gönüllüler olmak üzere 100.000 bin yahut 120.000 olması ihtimali vardır.

BEKLENEN FETİH GERÇEKLEŞTİ

Bulundurduğu tabii güzellikleri, coğrafi konumu, siyasi, askeri, ticari, jeopolitik durumu ve stratejik öneminin büyük olması hasebiyle Konstantiniye mutlaka fethedilmeliydi. Bizans Osmanlı Devleti'nin ortasında adeta bir ''çıbanbaşı'' gibi duruyor, siyasi entrikalar hiç bitmiyor ve ortadan kaldırılması gerekiyordu. Aynı zamanda Hz. Peygamber'in müjdesinin gerçekleşmesi için 23 Mart'ta Edirne'den yola çıkan ordu, zorlu sefer sonrasında 6 Nisan günü şehri muhasara etti. 18 Nisan, 6, 12 ve 29 Mayıs'ta yapılan dört muazzam hücum sonrasında Doğu Roma İmparatorluğu'nun 1125 yıllık başşehri Konstantiniyye Cemaziyelevvel 857 Miladi 29 Mayıs 1453 Salı günü fethedilerek Osmanlı topraklarına katıldı. Böylelikle Sultan II. Mehmed ve askerleri “İstanbul Konstantiniyye muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emîr ne güzel emirdir. Onu fetheden ordu ne güzel ordudur." Peygamber (SAV'in sözüne mazhar oldular.

Selam ve dua...

[ Maaile Dergi 67. sayı da yayınlanmıştır]

Kaynak: FATİH SULTAN MEHMET’İN KİŞİLİĞİ VE FETİHTEKİ ROLÜ: Yrd. Doç. Dr. Ali KUŞAT Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

FATİH SULTAN MEHMET DÖNEMİNDE EĞİTİM Ve BİLİM: Prof. Dr. Fahri KAYADİBİ İstanbul Üniversite Din Eğitimi

Fatih'in Yetişmesi Üzerine Bazı Değerlendirmeler: Prof.Dr. Nesimi Yazıcı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Fatih Sultan Mehmet Dönemi Topları ve Değişen Üretim Paradigması: Fevzi Yılmaz

İstanbul’un Fethinde Kullanılan Yürürkuleler: Hüseyin DAĞTEKİN