Şair-i Maderzat Sedat Umran

Şair-i Maderzat Sedat Umran
Şair-i Maderzat Sedat Umran

Şair-i maderzat (anadan doğma şair) Sedat Umran’ı İstanbul Darülaceze MüdürlüğüKayışdağı Kampüsünde ziyaret ettik. 800 civarında şiiri olan Umran ile son şiirleri, hakkında çıkan haberler, hayatı ve şiirlerinin yer aldığı kitaplar ile ilgili konuştuk. Henüz yayınlanmayan şiirleri içerisinde yer alan, Umran’ın şairi-kendisini anlattığı “Çember” adlı şiiri çok etkileyici idi. Şiirlerini kendi sesinden dinlediğimiz usta şair Umran geçmiş ve günümüzde beğendiği şairlerden de bahsetti. Hayat felsefesi, maddiyatı önemsememesi ve sadece şiir için adanmış bir ömür ile gelecek nesillere ders ve örnek olacak mahiyettedir.

SEDAT UMRAN

HAYATI

1926`daİstanbul doğumlu olan Sedat Umran ‘nesne şairi’ olarak tanınıyor. 1948`de İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Alman Dili veEdebiyatı bölümünü bitirdi. Çeşitli kuruluşlarda mütercimlik yaptı. 1974`de İzmit Sümerbank Boru Fabrikası mütercimi iken emekli oldu. Şiire Ahmet Haşim hayranlığı ile başlamış olan Umran’ın ilk şiiri Yedi Gün dergisinde yayımlandı. Daha sonra değişik dergilere yazdı.

ESERLERİ

İlk şiir kitabı “Meş`aleler” kendi yayını olarak 1949`da çıktı. İkinci kitabı “Leke” 1979 yılında Soyut Dergisi yayınları arasında yayımlandı. Umran, edebiyat dünyasında trajik ben`in ıstırabını ve eşyanın iç dünyasını yansıtan bu kitabı ile tanındı. Sevgi şiirlerinden oluşan “Gittin Taş Atarak Denizlerime” isimli şiir kitabı ise 1990`da Akabe yayınevi tarafından basıldı. Şair son yirmi yıldır değişik dergilerde yer alan şiirlerini “Kara Işıldak” (İst. 1993,İz Yayıncılık) adı altında topladı. Umran`ın şiirindeki son merhaleyi yansıtan 100 mısralık 25 dörtlüğü ise Kış Dörtlükleri üst başlığını taşımakta olup bu şiiri Türk Edebiyatı dergisinde yayımlanmıştır. Umran`ın Almancadan yaptığı çok sayıda çevirisi de bulunmaktadır. Diğer eserleri; Parmak Uçlarındaki Yangın, Aynada Gün Doğumu Sedat Umran’dan Seçmeler.

BALYA

Koskocaman bir balya, hiç kimsenin görmediği
gümrüğün sansüründen gizlice kaçırılmış
bin tonluk acı yükü sırtımda götürdüğüm;
belki ben daha doğmadan bin yıl önceden
bu ambalaj gizini çözen tek şifre
—tehlikeli madde— gözyaşından soğuk damgası
ya da kanmumuyla mühürlenip kapatılmış
yasak yaşamaların bana armağan ettiği
Almamazlık edemezdim ayıp olurdu çünkü,
en hafif olmak varken bu gece yolculuğunda
bir ân yanımdan ayırmadığım bin tonluk acı;
ama atamam ki odur duyuran bana yaşadığımı,
o olmadan nasıl anlıyacaktım soluk aldığımı?

Kadınlar, erkekler ve çocukların tüm mutlulukları,
darılmaların barışmalara getirdiği sevinç...
Her şeylerim kapalı odalarda bıraktılar,
örttüler iç`in iç`e açık pencerelerini;
aradıkları yoktu ki zaten her şey gözönünde,
ellerinin altında balmumu günleri
aynı modele göre biçimlendirdiler,
yonttular köşelerini tehlikeli yaşamaların,
törpülediler uçlarım kuşkuların;
uzun vadeli hesaplar, otomobil, apartman katları,
ay ay ödenen taksitler, bütün bir kuşağı yutan,
yanılmıyan hesaplar ve paranın birike birike
kişiliğe büründüğü, ortak olduğu yaşantılarına,
iğreti durduğu ve güçlükle tutunduğu iç düzende
Ölümün o kapkara soluğu gezinmiş aynalarda
görünüp kayboldular yarasalar gibi,
her gülümseme, her söz önceden hazırlanmış
mühürü ve imzası okunmayan bir dilekçe.

Ben o daracık kompartımanında yalnızlığın
bir gece yolculuğunun tek yabancı yolcusuyum

Sedat UMRAN

GİTTİN

Gittin, dağ gibi büyüdü yalnızlık
Issızlığın iki ucunda şimdi sen varsın
Tam ortasında: yokluğun yokluğun yokluğun
O konuşsa konuşur, sussa susarsın

Gittin, taş atarak denizlerime
Halka halka genişleyen anıların kaldı
Girdin çıkmamak üzere dehlizlerime
Birden yaşamanın hızı azaldı

Gittin, boşandı içimde sevincin yayı
Kim öğretecek bana ah, sensiz yaşamayı

Sedat UMRAN

MAKAS

Makas düşünüyordu ne çetindi görevi
kesmek, ufaltmak, kırpmak her şeyi,
unutmuştu acımaktan gülümsemeyi
taş kesilmiş yüreğin çelikleşen çığlığı.

Ben de isterdim kendimde denemeyi
bölebilmek içimdeki uzunluğu, sonsuzu,
varlıkların en serti, en korkusuzu
doğramak ne varsa kötü ve iyi.

Makas olaydım
bölerdimuzayan can sıkıntısını,
umutlarımı, ürkekliğimi, yalnızlığımı da,
ölümümü kendime göre keser, biçerdim.

Sedat UMRAN

KIŞ DÖRTLÜKLERİ


KIŞ DÖRTLÜKLERİ I.
Açıldı sessizliğin sedef çekmecesi
Kış yerleştirdi içine yeryüzünü
Süpürdü toz halinde ufalanan günü
Uçuştu havaya bu tozun binlercesi

Gök mangalının patlıyan mısırları olmalı
Boyuna yere saçılan bu iri iri taneler
Kış`ın yeryüzüne serdiği bembeyaz halı
Sessizlikten dokunmuş kim bassa deler

Bir öykü ne sonrası belli, ne öncesi
Toprağın kara defterinde ak yaprak
Rüzgârın elinde kaldı birden koparak
Biz daha okuyamadan silindi son hecesi

Bir süt kâsesi kaymak tutmuş yeryüzü
Uzun bir bekleyişin için için kaynattığı
Dağ birden öfkelenerek yuvarladı çığı
Görmek istiyor sanki ondan ürktüğümüzü

Girdi sessizliğin büyük gemisi
Kış`ın bir gecede kurduğu ak limanına
Hemen karşılamaya koştu kimisi
Kimimiz sokulamadık korkudan yanma

Biri var sessizliği işliyor gergefinde
Ap-ak bir gül halinde koskocaman
O incecik iğnesi batırıp çıkardığı
Ne yapacak bitiremeden kırıldığı zaman

Her yanda sessizliğin tuttuğu alkış
Kim yönetiyor doğadaki büyük düğünü
Bembeyaz atların koşulduğu arabasıyla kış
Söylemedi gelini nereye götürdüğünü

Kış bastı yeryüzüne soğuk damgasını
Gizledi yazdıklarını kimseye okumayarak
Çekip gitti toplayıp tasını tarağını
Elimizde açamadığımız bir zarf bırakarak

Sedat UMRAN

GÜLE ŞİİRLER

Ben ne zaman bir kelebek görsem
Seni anımsarım
İncecik bir kelebek
Düşlerime konup konup kalkan
Ufalanmış bir hüzün tozuna
Bulanmış kanatları
Ben ne zaman bir gülüş duysam
Sana uyanırım
Sakar karanlığıma gündüzün
Aydınlanır duygumun her katı
Seni görürüm
Ben nezaman bir gül koklasam
Elindeki gül daha çok gül olur
Dolarsın gözlerime
Toz pembe bir düş gibi
Ben ne zaman bir çift göz görsem
Hüzne uyumuş tembel kış suları
Suyunu taşırmayan bir havuz
Güzün gri kanatlarıyla örttüğü
Seni anımsarım
Ben ne zaman bir çift el görsem
Bileğinde ters takılmış altın saat
Altınla kaplanır sevincim
Ve ben özlemlerimin renkli uçurtmalarını
Sana uçururum...

SedatUMRAN