Kadına Yönelik Aile İçi Şiddete Türk Hukuku`nun Yaklaşımı

1. GENEL BİLGİLER

Sosyal bir kurum olan aile , medeni hukuk, tarih ve toplum bilim açısından, aynı çatı altında yaşayan anne, baba ve çocuklardan oluşan bütündür.
Başlangıçta -teşkilatlanma ve korunma ihtiyaçları sebebiyle- çok geniş bir topluluğu ifade eden aile tarihi süreç içerisinde iktisadi ve sosyal gelişmeye de sıkı bir şekilde bağlı olarak -toplumların siyasi mahiyetlerindeki değişiklik, fertleri koruma fonksiyonunu devlete geçirdiği oranda- küçülmüştür. Günümüzde ise aile karı, koca ve çocuklardan ibaret dar kadrolu bir topluluktur . Ailenin tarihten beri süregelen önemli işlevleri olmuştur. Bu yapı toplumsal hayatın devamı için son derece gereklidir. Bunun içindir ki her devirde aile yapısı devletler tarafından özel bir himaye görmüştür. Ülkemizde de devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri almayı kendisine bir görev olarak kabul etmiştir (Anayasa m. 41/2). Çünkü aile Türk toplumunun temelidir (Anayasa m. 41/1).
Ülkemizde Aile Hukuku, Medeni Kanunun 118. ile 494. maddelerini içeren “Aile Hukuku” isimli 2. kitabında düzenlenmiş olup 376 maddesiyle Medeni Kanunun en geniş kitabıdır.
İnsanın maddi ve manevi varlığını tehdit eden aile içi şiddet olgusuna karşı çıkarılan 1998 t. ve 4320 s. Ailenin Korunmasına Dair Kanun da aile yapısına verilen önemi ayrıca göstermektedir.

2. CEZA HUKUKUNUN YAKLAŞIMI

Türk Ceza Kanunu’nda, aile içinde şiddete uğrayan kadını koruyucu özel ve genel maddeler bulunmaktadır.
TCK m. 86 genel olarak “kasten yaralama”yı düzenlemektedir. Eylemin eşe karşı işlenmesi ağırlaştırıcı neden sayılır (TCK m. 86/2) .
Türk Ceza Kanunumuz eşlerin birbirlerine karşı kasten yaralama dışında kalan kötü muameleleri (TCK m. 232/1) ile aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlâlini de suç olarak tarif etmiştir (TCK m. 233/1-2).
TCK. m. 86, 232 ve 233’de belirlenen cezaların her birine ayrı ayrı hükmolunabilir mi?
Eski TCK m. 478/III eşlerin birbirlerine karşı müessir fiil dışında kalan kötü muamelelerini de suç olarak tarif etmişti . Bu suçun takibi şikâyete bağlı olup altı aylık hak düşürücü süreye tabi idi . Bu suçun takibinin şikâyete bağlı olması failin cezalandırılması bakımından güçlük çıkartmakta idi .
TCK. m. 456 ve 478’de belirlenen cezaların -şartlarının oluşması halinde- her birine ayrı ayrı hükmolunmakta idi .
Benzer şekilde, TCK. m. 86, 232 ve 233’de belirlenen cezaların –şartlarının oluşması halinde- her birine ayrı ayrı hükmolunması gerektiği kanaatindeyiz. Keza TCK. m. 233/1’de belirlenen suçun takibinin şikayete bağlı olmasının da yukarıda belirtilen güçlüklere yol açacağını düşünmekteyiz.
TCK m. 96 genel olarak “eziyet” suçunu düzenlemektedir. Eylemin eşe karşı işlenmesi ağırlaştırıcı neden sayılır (TCK m. 96/2).
TCK m. 102 genel olarak “cinsel saldırı”yı düzenlemektedir. Eylemin eşe karşı işlenmesi halinde soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikayetine bağlıdır. (TCK m. 102/2).
TCK m. 109 genel olarak “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçunu düzenlemektedir. Eylemin eşe karşı işlenmesi ağırlaştırıcı neden sayılır (TCK m. 109/3).

3. MEDENİ HUKUKUN YAKLAŞIMI

Medeni Kanun açısından şiddete uğramak, boşanmaya, maddi ve manevi tazminat ile nafaka istemeye hak kazandırır.
Maddi ve manevi tazminat ile nafakaya ancak talep olması halinde karar verilebilir. Bu husustaki talepler boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar (MK. m. 178). MK. m. 174 hükümleri sadece boşanma için söz konusu olup ayrılık kararında maddi-manevi tazminata hüküm verilemez .
Ailenin kuruluşu, işleyişi, sona ermesi, aile fertleri arasındaki ilişkiler Medeni Hukukun alt dalı olan Aile Hukukunda özenli ve ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Medeni Kanunun aileye ilişkin hükümlerinde ailenin tanımı verilmemiş olmakla beraber, tüm kurallar incelenince aile deyiminin dar, geniş ve en geniş olmak üzere üç anlamda kullanıldığı görülmektedir.
Dar anlamda aile, karı ve kocadan oluşan bir topluluktur.
Geniş anlamda aile, karı-koca ve çocuklardan oluşan bir birliktir. Bu topluluğa “velayet ailesi” diyebiliriz. Çocuklar 18 yaşını tamamlayınca bu ailenin hukuken dışında kalırlar.
En geniş anlamda aile ise, karı, koca ve çocuklardan başka, aynı çatı altında yaşayan ve ayrı otoriteye tabi olan kişiler topluluğudur. Bu topluluğa, kan hısımları, sıhri hısımlar, bir sözleşme bağı ile birlikte
yaşayan bahçıvan, hizmetçi, vb. kimseler de dahildir .

3.1. BOŞANMA

Boşanma, evliliği sona erdiren yollardan birisidir. Medeni Kanunumuzun sistemine göre boşanma, kanunda öngörülen bir sebebe dayanarak eşlerden birinin açacağı bir dava sonunda hakimin vereceği kararla evlilik birliğinin sona erdirilmesidir . Boşanma kararının kesinleşmesi ile taraflar arasındaki evlilik statüsü sona erer . Boşanma ilamı geriye yürümez . Boşanma sebeplerinin belirli nitelikte olgular şeklinde belirlenmiş olması ihtimalinde, “özel boşanma sebepleri”nden söz edilir . Nitekim MK. m. 161-165 arasında bu özel boşanma sebepleri sayılmıştır:
a) Zina (MK. m. 161),
b) Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış (MK. m. 162),
c) Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (MK. m. 163),
d) Terk (MK. m. 164),
e) Akıl hastalığı (MK. m. 165)
Bu beş adet özel boşanma sebebinden sonra, MK. m. 166’ da “evlilik birliğinin sarsılmasına yol açan olgular” da genel boşanma sebebi sayılmıştır.

3.1.1. HAYATA KAST, PEK KÖTÜ VEYA ONUR KIRICI DAVRANIŞ (MK. m. 162)

M.K. m. 162’de yanyana üç boşanma sebebi bulunmaktadır. Bunlar “hayata kast” , “pek kötü davranış” veya “ağır derecede onur kırıcı davranıştır”.
Eşlerden herbiri, diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü ya da ağır derecede onur kırıcı davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir (MK m. 162/I).
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış MK. sistematiğinde özel boşanma sebepleri içerisinde yer alır. Özel boşanma sebepleri aynı zamanda mutlak boşanma sebepleri olup varlıklarının tespiti boşanmaya hükmolunması için yeterlidir .
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış mutlak boşanma sebebi olduğundan bu davalarda kusurların karşılıklı mukayesesi yapılamaz. Eşlerden biri ne kadar kusurlu olursa olsun diğerinin hayata kast teşkil eden fiili veya pek kötü ya da ağır derecede onur kırıcı davranışı boşanma için yeterlidir. Bu itibarla bu sebeplere dayanan davada davacının kusuru yönünden hiçbir araştırmaya gerek yoktur . Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış teşkil eden fiiller her türlü delille ispat olunabilir .

3.1.1.1. HAYATA KAST

Hayata kast, eşlerden biri tarafından diğerini öldürmek amacıyla işlenen fiilleri ifade eder. Kural olarak hayata kast, öldürmeye teşebbüs derecesinde kalan fiiller için söz konusu olur. Zira ölümle zaten evlilik bağı kendiliğinden çözülür ve boşanma davası söz konusu olmaz .
Tek başına öldürme tehdidi, “hayata kast” sayılmamakla beraber, bir takım hazırlık fiilleriyle birlikte yapılmışsa bu niteliği kazanmış olur. “Hayata kast” için, işlenen fiilin öldürme amacına yönelmesi yeter; ayrıca kullanılan araçların öldürmeye elverişli olması gerekli değildir. Hayata kast bizzat öldürmeye teşebbüs tarzında olabileceği gibi, diğer eşi intihara teşvik tarzında da olabilir . Öldürmeye teşebbüsün tam veya eksik teşebbüs şeklinde olması sonucu değiştirmeyip ayrıca intihara teşvikin hayata kast sayılabilmesi için de eşin kendi kendisini öldürmesi için gerekli ortamı ve araçları ciddi bir surette hazırlamış bulunması icap eder. Sadece intiharı tavsiye etmek hayata kast sayılamayacağı gibi, soyut tehdit de hayata kast olarak kabul edilemez .
Öldürücü bir fiilin ihmal suretiyle işlenmesi “hayata kast” değildir; öldürme amacı tespit edilmedikçe hayata kast sebebiyle boşanmaya hükmedilemez. Bundan dolayıdır ki mümeyyiz olmayan eşin “hayata kast” etmesi söz konusu olamaz.
“Hayata kast” mutlak bir boşanma sebebidir. Yargıç böyle bir olayın vukuunu tespit edince boşanmaya karar vermelidir; ayrıca ortak hayatın bu yüzden çekilmez hal alıp almadığını incelemek yetkisine sahip değildir .
Hayata kast mirastan cezai ıskat sebebi teşkil ettiğinden , boşanma davası açıldıktan sonra davacı öldüğü takdirde hayata kast eylemi ispat edilerek davacının mirasından davalının mahrum kalması gerektiği tespit edilebilir. Failin bu eylemden mahkûm olması şart olmayıp hatta ceza kovuşturması yapılmamış olması veya failin aftan veya zamanaşımından yararlanmış olması dahi işlenen suçu ıskat sebebi olmaktan çıkarmaz . Buna karşılık davalı ölürse davacı onun mirasçısı olabilecektir.


3.1.1.2. PEK KÖTÜ DAVRANIŞ

Pek kötü davranış, eşlerden birinin diğerinin sıhhat ve beden dokunulmazlığını ciddi surette ihlal edebilecek zulüm veya işkence derecesindeki davranışlarıdır. Alelade eziyetler zulüm ve işkence değildir.
Kast, boşanma sebebinin vazgeçilmez bir unsurudur. Zulüm ve işkence hem objektif hem de sübjektif bakımdan gerçekleşmelidir. Aksi halde boşanmaya hükmedilmez. Sübjektif unsuru tayin ederken yargıç, eşlerin özel durumlarını, kültür seviyesini, karakterlerini, hatta fizik bünyelerini gözönünde tutar.
Zulüm ve işkence’nin bir boşanma sebebi olması, bu yüzden ortak hayatın artık çekilmez hale geleceği düşüncesine dayanır. Ortak hayatı çekilmez kılacak dereceyi bulmayan bir eylemi, zulüm ve işkence mahiyetinde saymamalıdır .

3.1.1.3. ONUR KIRICI DAVRANIŞ

Bu ifade eşlerden birinin diğerine karşı ağır derecede onur kırıcı bir davranış teşkil eden ağır hakaretlerini içerir. Burada her türlü hakaret değil, sadece namus veya şerefi ihlal edici mahiyette, özel bir ağırlığı ve niteliği olan hakaretler (veya fiiller) söz konusudur . Konu tarafların sosyal ve kişisel durumlarına göre değerlendirilmelidir .
İsviçre medeni kanununun konuyu ağır eziyet veya işkence ile ağır hakaretler şeklinde ikili bir ayırımla ele almasından farklı olarak eski medeni kanunumuzda bütün bunlar pek fena muameleler deyimi içerisinde toplanmıştı. Ağır işkence ve eziyet ile ağır hakaret aynı pota içinde yoğrulmakta ve tek başına birine ya da diğerine sokulamayan olaylar pek fena muamele kavramı içinde düşünülebilmekteydi .
Bazı hukukçular ve federal mahkemenin bazı kararları ağır hakaretin bir boşanma sebebi olabilmesi için bu hakaretin müşterek hayatı diğer eş için çekilmez hale getirmiş olmasını da şart görmektedirler. O takdirde bu durumun nispi bir boşanma sebebi sayılması gerekir. Oysa kanun bu sebeple ortak hayatın çekilmez hale gelmiş olmasını ayrı bir şart olarak MK. m. 162’de aramamıştır. Bu sebeple bu mutlak bir boşanma sebebidir .

3.1.1.4. DAVA HAKKINI KALDIRAN SEBEPLER

Gerek hayata kast gerekse pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebine dayanan boşanma davaları af ile düşer (MK. m. 162/III). Ayrıca dava hakkına sahip olan eş, bu hakkını hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış fiillerini öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her halde bu fiillerin vukuundan itibaren beş sene içinde kullanmalıdır. Aksi takdirde dava hakkı düşer (MK. m. 162/II) . Bu sürelerin geçirilmesi halinde genel boşanma sebebi olan şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma davası açılmasında engel bir hal yoktur .

3.1.2. MADDİ TAZMİNAT

MK. m. 174/I boşanma yüzünden zarar gören eşe bazı şartlar altında tazminat isteyebilmek hakkını tanımaktadır:
“Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.”
Bu hükme göre ancak boşanmada kusursuz veya daha az kusurlu taraf tazminat talep etme hakkına sahiptir. Burada önemli olan husus tazminat isteyenin herhangi bir kusuru bulunup bulunmadığı değil boşanma sebebinde kusurlu bulunup bulunmamasıdır .
Ayrıca boşanma sebebinde diğer taraf kusurlu ise tazminata karar verilebilir. Bunlardan başka tazminat isteyenin boşanma yüzünden bir zararı da bulunmalıdır.
Tazminat, boşanmanın kesinleştiği anda muacceliyet kazanır. Davacı da o anda mütemerrit hale gelir .

Tazminatın tutarı ve şekli
Maddi tazminat olarak kusursuz veya daha az kusurlu eşin boşanma yüzünden uğradığı bütün zararın ödetilmesi zorunluluğu yoktur. Kadının evlilik sırasında sürdüğü yaşam düzeyinin olduğu gibi korunması şart değildir. Bu hususta her iki tarafın iktisadi ve sosyal durumları, kusur dereceleri, evli olarak tarafların bir arada yaşadıkları süre, eşlerin yaşları, tazminat isteyen kadının sağlık durumu, kazanç sağlama imkânları gibi unsurlar da gözönünde tutulmalı ve tazminat miktarı buna göre ayarlanmalıdır. Kanunun tam tazminattan değil uygun bir maddi tazminattan söz açmasının sebebi de budur .
Tazminatın mutlaka para olarak takdiri gerekmez; mal olarak da verilmesi mümkündür.
Tazminatın toptan veya durumun gereklerine göre irad biçiminde ödenmesine karar verilebilir (MK. m.176/I).

3.1.3. MANEVİ TAZMİNAT

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir (MK. m. 174/II) .
Manevi tazminata hükmedilebilmesi için manevi tazminat talebinde bulunan eşin kusursuz olması gerekmeyip karşı taraftan daha az kusurlu olması yeterlidir .
Kişilik haklarının saldırıya uğrayıp uğramadığı, bir yandan kusurlu eşin işlediği fiilin mahiyetine, bir yandan da diğer eşin bundan duyduğu ruhi elem ve üzüntülerin derinliğine göre tayin edilir .
Boşanmada manevi tazminat, belli bir para miktarından ibarettir. BK. m. 49’da manevi zararın paradan başka bir yolla telafisine imkân veren hükmü, boşanma davalarında uygulanmaz. Çünkü MK m. 174/II metninde açıkça uygun miktarda bir para ödenmesinden bahsedilmektedir.
Manevi tazminat ile maddi tazminat birbirinden tamamen bağımsız olup şartları varsa herbirine ayrı ayrı hükmetmek gerekir .

3.1.4. TEDBİR NAFAKASI

Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır (MK. m. 169).
Ayrılık veya boşanma davası açıldıktan sonra eşlerden her biri dava süresince diğerinden ayrı yaşamak hakkına sahiptir. Bu nedenle mali durumu zayıf olan eş ister davalı ister davacı olsun boşanma davası kesin hükme bağlanıncaya kadar diğer taraftan kendisinin ve çocukların geçiminin sağlanmasını istemek hakkına sahiptir. Burada mali durumu zayıf olan eşin davada kusurlu ya da kusursuz olmasının bir önemi de yoktur. Uygulamada buna “tedbir nafakası” denilir .
Tedbir nafakasının miktarı, nafaka yükümlüsü eşin mali durumuna göre belirlenir. Tedbir nafakası dava tarihinden itibaren başlar .
Tedbir nafakasına hükmetmeye boşanma davasını inceleyecek olan aile mahkemesi görevlidir. Yetki konusunda ise HUMK. m. 104 gereği “en az masrafla ve en çabuk nerede ifası mümkünse o yer mahkemesi”de yetkilidir .

3.1.5. YOKSULLUK NAFAKASI

Kural olarak boşanma, eşler arasındaki nafaka yükümüne son verir. Bununla beraber, boşanmada kusuru daha hafif olan eşin korunması için, Kanun Koyucu, nafaka yükümünü, gereğinde süresiz olarak devam ettirmeyi uygun görmüştür.
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” (MK. m. 175).
Yoksulluğa düşmekten maksat, kendi mali kaynakları veya çalışma gücü ile geçimini sağlamaktan yoksun bulunmaktır . Bu sebeple her boşanma olayının sonunda bir yoksulluk nafakası söz konusu olmaz .
Boşanmanın sonucu olarak yoksulluğa düşülmesi halinde bu nafaka istenebilir . Boşanmadan başka nedenlerle yoksulluğa düşülmesi halinde bu nafaka istenemez .
Yoksulluk nafakası kusuru daha ağır olmayan eşin yoksulluk haline düşmesini önleyecek miktarda olmalıdır. Nafaka borçlusu ne derece zengin olursa olsun yoksulluk nafakası ancak hak sahibinin zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda olmalıdır .
Yoksulluk nafakasında herhangi bir süre kaydı bulunmayıp süresiz olarak istenebilir. Sonradan nafaka alacaklısı eşin mali ve sosyal durumundaki değişiklikler üzerine bu nafakanın kaldırılmasına da karar verilebilir. Nafakanın başlangıcı kararın kesinleştiği tarihtir .
Gerekli şartların olması halinde hem maddi tazminat hem de yoksulluk nafakasının her ikisinin birden istenmesine kural olarak engel yoktur .
Yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irad biçiminde ödenmesine karar verilebilir (MK. m. 176/I).

3.1.6. BOŞANMA DAVALARINDA GÖREVLİ ve YETKİLİ MAHKEME

4787 sayılı ve 9.1.2003 tarihli “Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun”a göre boşanma davalarında görevli mahkeme aile mahkemeleridir (m.4/1). Aile mahkemesi kurulamayan yerlerde bu Kanun kapsamına giren dava ve işlere, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Asliye Hukuk Mahkemesince bakılır (m. 2/2). Aile mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresi içerisinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemesine devredilir (Geçici m. 1) .
Boşanma davalarında yetkili mahkeme eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir (MK. m. 168).

4. AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUN

Aile içi şiddetin önlenmesine yönelik 4320 sayılı Kanun, 17.1.1998 tarihinde “Ailenin Korunması Hakkında Kanun” adı altında çıkarılmıştır.
Bu kanuna göre, TMK.’da öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin veya mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığının bildirmesi halinde, Aile Mahkemesi Hakimi meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak re`sen aşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başka tedbirlere de hükmedebilir:
Kusurlu eşin veya diğer aile bireyinin;
a) Aile bireylerine karşı şiddete veya korkuya yönelik söz ve davranışlarda bulunmaması,
b) Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer aile bireylerine tahsisi ile bu bireylerin birlikte ya da ayrı oturmakta olduğu eve veya işyerlerine yaklaşmaması,
c) Aile bireylerinin eşyalarına zarar vermemesi,
ç) Aile bireylerini iletişim araçları ile rahatsız etmemesi,
d) Varsa silah veya benzeri araçlarını genel kolluk kuvvetlerine teslim etmesi,
e) Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak şiddet mağdurunun yaşamakta olduğu konuta veya işyerine gelmemesi veya bu yerlerde bu maddeleri kullanmaması,
f) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması.
Yukarıdaki hükümlerin uygulanması amacıyla öngörülen süre altı ayı geçemez ve kararda hükmolunan tedbirlere aykırı davranılması halinde tutuklanacağı ve hakkında hapis cezasına hükmedileceği hususu şiddet uygulayan eş veya diğer aile bireyine ihtar olunur.
Eğer şiddeti uygulayan eş veya diğer aile bireyi aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise hâkim bu konuda mağdurların yaşam düzeylerini göz önünde bulundurarak daha önce Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.
Koruma kararının bir örneği mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Cumhuriyet Başsavcılığı kararın uygulanmasını genel kolluk kuvvetleri marifeti ile izler.
Koruma kararına uyulmaması halinde genel kolluk kuvvetleri, mağdurların şikâyet dilekçesi vermesine gerek kalmadan re`sen soruşturma yaparak evrakı en kısa zamanda Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirir.
Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararına uymayan eş veya diğer aile bireyleri hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar.
Fiili başka bir suç oluştursa bile, koruma kararına aykırı davranan eş veya diğer aile bireyleri hakkında ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur.

5. DEĞERLENDİRME

Aile toplumun temelini teşkil eden sosyal bir kurumdur. Ailenin korunup geliştirilmesi devlet açısından anayasal bir görevdir (Anayasa m.41). Ancak Türkiye’de devletin bu görevini hakkı ile yerine getirdiğini söylemek zordur. Ülkemizde ailenin korunması denildiğinde sadece hukuki koruma anlaşılmaktadır. Doktrin ve mukayeseli hukuktaki gelişme ve ilerlemeler mevzuatımıza yansımasına rağmen aile içi şiddet ve istatistiklerde de görüldüğü üzere boşanma sayıları sürekli yükselme eğilimi göstermektedir. Öyle ki, boşanma davaları hasımlı hukuk davaları içerisinde hep birinci -1994 yılında ikinci- sırayı işgal etmektedir. Son 15 yılın istatistiklerine bakıldığında boşanma sayısında istisnasız her yıl belirgin bir artış gözlenmektedir. Son yıllarda adeta bir patlama yaşanmakta olup bu artış %20yi de aşan oranlarda gerçekleşmektedir. Son 15 yıldaki artış ürkütücü bir gelişme göstererek 2,5 katına ulaşmıştır (Ek 1-2-3-4).
Aile toplumun temelini teşkil ettiğine göre burada vuku bulacak çöküntünün tüm toplumu yıkıma götüreceği de çok açıktır. Aile hukuki yönden korunup himaye edilirken bu desteğin aynı zamanda sosyal, siyasi ve ekonomik alanlarda da gerçekleşmesi koruma fonksiyonunu daha anlamlı hale getirecektir. Koruma, aile kurumu aşınıp, yıpranıp aile içi şiddet ve boşanma aşamasına gelmeden önce önleyici tedbirler alınarak sağlanmalıdır. Bu meyanda ailenin dinî, millî, ahlakî tüm manevi değerleri içeren sosyal ve ekonomik programlar ile desteklenip donanımlı hale getirilmesi bir zorunluluk olarak kendisini göstermektedir. Alınan tüm tedbirlere rağmen boşanma engellenemiyorsa bu aşamada da zararlı sonuçlardan tarafları ve toplumu koruyucu düzenlemelere geçilmelidir.


KAYNAKLAR

1. Ayiter, N., Kılıçoğlu, A.M., (1989), Miras Hukuku, Yetkin Basım Yayım ve Dağıtım A.Ş., Özkan Matbaacılık, Ankara.
2. Camcı, Ö., (1998), Boşanma Tazminatı ve Yoksulluk Nafakası, 2. Baskı, Kazancı Matbaacılık San., İstanbul.
3. Çağlayan, M.M., Türk Ceza Kanunu, 3. Baskı, 4. Cilt, Yetkin Basım Yayım ve Dağıtım A.Ş., Sevinç Matbaası, Ankara.
4. Dönmezer, S., (1990), Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, 13. Baskı, Yayın No: 232, Hukuk Dizisi: 110, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş., Yaylacık Matbaası, İstanbul.
5. Feyzioğlu, F.N., (1986), Aile Hukuku, 3. Baskı, Filiz Kitabevi, Bayrak Matbaacılık, İstanbul.
6. Fındıkoğlu, Z.F., (1971), Refii Şükrü Suvla’ya Armağan, İstanbul Üniversitesi Yayınlarından No: 1620, İktisat Fakültesi No: 295, Sermet Matbaası, İstanbul.
7. Kaplan, İ., (1984), Türkiye’de Ailenin Değişimi Yasal Açıdan İncelemeler, Türk Sosyal Bilimler Derneği, Maya Matbaacılık Yayıncılık Ltd. Şti., Ankara.
8. Gözübüyük, A.P., (1977), Onar Armağanı, Terbiye ve İnzibat Vasıtalarının Kötüye Kullanılması ve Aile Fertlerine Karşı Kötü Muamele, İstanbul Üniversitesi Yayınlarından No:2354, Hukuk Fakültesi No:530, İdare Hukuku ve İdare İlimleri Enstitüsü No: 4, Fakülteler Matbaası, İstanbul.
9. Gülal, H., (1997), Türk İçtihatlar Ansiklopedisi, 1. Cilt, 2. Baskı, 21. Yüzyıl Yayınları Hukuk Serisi No:1, Feryal Matbaacılık, Ankara.
10. Hatemi, H., (1999), Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, Fakülteler Matbaası, İstanbul.
11. İstanbul Barosu Dergisi 2003/4, 2004/3.
12. Oğuzman, K., (1991), Miras Hukuku, 5. Baskı, Filiz Kitabevi, Bayrak Matbaacılık, İstanbul.
13. Oğuzman, K., Dural, M., (1994), Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, Fakülteler Matbaası, İstanbul.
14. Şener, E., (1994), Uygulamada ve Teoride Her Yönü İle Boşanma, Seçkin Yayınevi, Adalet Matbaacılık, Ankara.
15. Şener, E., (1994), Uygulamalı-İçtihatlı Nafaka, Seçkin Yayınevi, Adalet Matbaacılık, Ankara.
16. T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, 25.10.2001, http://www.adli-sicil.gov.tr ,
7.11.2004, http://www.adli-sicil.gov.tr/ISTATIST.HTM).
17. T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, Adalet İstatistikleri (1990-1991-1992)
18. T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, Adalet İstatistikleri Cep Yıllığı (1996-1997-1998)
19. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, 14.2.2001, http://www.die.gov.tr
20. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Boşanma İstatistikleri (1994-1996-1997-1999)
21. Tekinay, S.S., (1990), Türk Aile Hukuku, 7. Baskı, Filiz Kitabevi, Bayrak Matbaacılık, İstanbul.
22. Yargıtay Kararları Dergisi (Nisan 1989-Kasım 1994-Şubat 1996-Ekim 1996-Nisan 1997-Temmuz 1999)


EKLER

1) Nedenlere Göre Boşanmalar.
(T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, 14.2.2001, http://www.die.gov.tr - T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Boşanma İstatistikleri (1994-1996-1997-1999)
2) 1989-2000 Yılları Arası Hukuk Mahkemelerine Açılan Davalardan İlk On’a Girenler.
(T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, Adalet İstatistikleri (1990-1991-1992) - T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, Adalet İstatistikleri Cep Yıllığı (1996-1997-1998) - T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, 25.10.2001, http://www.adli-sicil.gov.tr)
3) 2003 Yılı Hukuk Mahkemelerine Açılan ve Yoğunluk Gösteren Davalar. (T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, 7.11.2004,
http://www.adli-sicil.gov.tr/ISTATIST.HTM)
4) 1989-2003 Yılları Arası Açılan Boşanma Dava Sayısı.


Bu sayfa, analiz sağlayıcınız onlara ihtiyaç duyarsa çerezleri kullanabilir.