6284 Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar

Şiddet inancın, vicdanın, merhametin ve aklın, olduğu yerde barınamaz. İnsanlık vazifelerinden biri de kime, neye, nasıl ve nerede olursa olsun her türlü şiddetin karşısında olmaktır.

Hukuk devletinde kamu düzeni ve toplum barışını tesis etmek için şiddet ile mücadele de dâhil her türlü iş ve işlemin hukuka uygun olması gerekir.

Hukuk düzeninin fonksiyonu sosyal ve kültürel ihtiyaçlara göre toplumun gerçek hayat ilişkilerini düzenlemektir. Aksi bir durum toplumda karışıklığa ve bozulmaya sebep olur. Bu sebeple %99’u Müslüman olan ülkemizde İstanbul Sözleşmesi ile şiddete karşı mücadele edilmesi mümkün değildir. Fıtratı reddeden, fıtrattan gelen özellikleri şiddetin kaynağı olarak gören, LGBT’yi normalleştiren bir sözleşmenin aslında nasıl kabul edildiğini anlamak da mümkün değildir.

İstanbul Sözleşmesi ortada yokken de şiddet ile mücadele ediliyordu. 1998 tarihli 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” bu mücadelede önemli kilometre taşlarından birisidir. Aslında “şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılmasını getiren” bu kanundur. “Evden uzaklaştırmalar” sanıldığının aksine ilk defa 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu” ile getirilmiş değildir. 6284, 4320 sayılı kanunu daha da genişleterek onun yerine gelmiştir. Kamuoyunda zannedildiği gibi 6284 s.lı Kanun İstanbul Sözleşmesi sonucu çıkarılmış bir kanun değildir! Gerçekte mahkemeler 22 senedir evden uzaklaştırma ve diğer tedbirlerin uygulanması hakkında kararlar vermektedirler. Zaten 4320 tek sayfalık bir kanundu ve geliştirilmeye muhtaçtı.

6284 sayılı kanunda bir defa bile “toplumsal cinsiyet” kavramı geçmemektedir.

6284 sadece kadınların uzaklaştırma kararı alabildiği bir kanun değildir, kadın erkek şiddete maruz kalan istisnasız herkesin uzaklaştırma kararı alabildiği bir kanundur. Birçok dosyada erkek lehine karar verilmiş ve kadın evden uzaklaştırılmıştır. Amaç; kime karşı olursa olsun şiddete uğrayan kişiyi korumaktır. Kadınların bu yola daha çok müracaat etmesi şiddete daha fazla maruz kaldıkları içindir.

Kanun sadece şiddet uygulayana yönelik önleyici tedbirlerden ibaret olmayıp şiddet mağdurlarına yönelik koruyucu tedbirler de içermektedir.

Bu kanun ile gerek şiddetin, gerekse önleyici ve koruyucu tedbirlerin kapsamı, hangi karar mercilerinin görevli ve yetkili olduğu net bir şekilde ortaya konulmuştur.

Aleyhine karar verilen kişiye itiraz hakkı da getirilmiştir.

4320 s.lı Kanuna göre cezalar hafifletilmiş, nitelikleri değiştirilmiş ve süresi de bölünmüştür. Hapis cezası zorlama hapsine (tazyik hapsi) çevrilmiştir. Dolayısıyla artık bu cezalar suç teşkil etmemekte, sabıkaya ve sicile (polis kaydı) girmemekte, tekerrüre esas olmamaktadır.

Kanun evden uzaklaştırma tedbiri ile ilgili olarak “İlk defasında en çok 6 ay uzaklaştırılır” demektedir. Kimi hâkim 10 gün uzaklaştırma kararır verip süreyi talep doğrultusunda uzatmakta, kimisi de baştan 6 ay uzaklaştırma kararı vermektedir. Süreyi durumun gereklerine, ihtiyaca göre belirlemek mümkündür.

6284 s.lı Kanunun aileyi her açıdan, tümü ile koruması mümkün değildir. Kanunun içeriğini adında geçen “Ailenin Korunması” ibaresi tam olarak yansıtmamaktadır. Burada ailenin her yönden korunması değil şiddetten korunması söz konusudur. Zaten bir kanunla aile tümüyle korunamaz.

“Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” isminde “Aile” geçtiği için ısrarlı takip durumunda evlilik dışı yaşayanlara ve eşcinsellere de uygulandığı için sanki bunlar da “aile” kavramı içerisine alınıyormuş hissini uyandırmaktadır. Hâlbuki Kanun aile bireylerini ifade ettikten sonra “ve” diyerek şiddete maruz kalan aile bireyleri dışındaki kişileri ayrıca belirtmektedir. Devlet şiddet mağduru herkesi korumakla mükelleftir.

Evden uzaklaştırma kararı verilen kocanın karısına daha fazla şiddet uyguladığı iddiaları hiçbir istatistiki veriye dayanmamaktadır. Medya bazı münferit olayları haber yapmakta, dikkatler bu haberlere yoğunlaşmakta, evden uzaklaştırıldığı için eşine saldıramayan büyük çoğunluk görmezden gelinmektedir.

Delil aranmadığı, beyanın esas olduğu iddialarının Kanunda karşılığı yoktur. 6284’e göre MAĞDURLA İLGİLİ OLAN KORUYUCU TEDBİRDE DELİL VEYA BELGE ARANMAZ. ŞİDDET UYGULAYAN İLE İLGİLİ OLAN ÖNLEYİCİ TEDBİRDE BÖYLE BİR HÜKÜM YOKTUR. Bununla beraber doktrinde mağdurun beyanını da bir delil olarak kabul eden görüşler vardır. Ayrıca şiddet suçları kapalı yer suçları olduğu için şahit gibi delillere ulaşma veya hemen ulaşma gibi zorluklar da bulunmaktadır. Aslında 6284 adeta ilk yardım niteliğinde bir kanundur, karara karşı itiraz hakkı bulunmaktadır. Gerek afaki beyanlarla aleyhte kararlar verilmesi gerekse kararlara karşı itirazların reddedilmesi ile ilgili sıkıntılar uygulamadan kaynaklanmaktadır.

Uygulamadan ve uygulayıcılardan kaynaklanan aksamalar el birliği ile giderilebilir. Aksamaların yaşandığı her kanun tümü ile kaldırılacak olsa idi şu anda mevzuatta hiçbir kanun kalmazdı. Bu ve benzeri süreçlerde belki de en tehlikeli durumlardan birisi bilgi sahibi olmadan, şuursuzca, toplum psikolojisi ile hareket etmektir. Bu durum toplumda kargaşaya ve karışıklığa yol açmaktadır. Savunulan veya reddedilen konular hakkında sağlam bilgi sahibi olmak önemlidir. Toplumsal huzur ve düzen için de bu gereklidir.

BİR KISIM erkek bu süreçte;

* İstanbul Sözleşmesine karşı olan tepkiyi fırsata çevirip kendileri aleyhlerine gördükleri 6284’ü de bu potaya dâhil etmeye çalışmaktalar.

* Eleştirdikleri erkek düşmanlığı gibi kendileri de kadın düşmanlığı (mizojini) yapmaya başladılar.

* Kendi lehlerine konuşan bir kısım şöhret meraklılarını muhakeme bozuklukları ve cehaletlerine rağmen öne itmeye başladılar. Bu tür konuşmalar kamuoyunu yanlış bilgilendirdiği gibi bu yanlışlık üzerinden bir çatışma ortamına da sebebiyet vermektedir.

* Kadınları yükümlülük altına sokan (kadının nafaka vermesi, aile giderlerine katılması gibi) hükümlere karşı çıkmamaktadırlar. Bu da onların gerçekten samimi ve adil olmadıklarını göstermektedir.

* Aleyhlerine gördükleri hususlarda dini inançla bağdaşmadığını ileri sürerlerken nefislerine hoş gelenleri görmezden gelmekteler. Bu bağlamda; zina tekrar suç olsun, dini şartları taşımayan ikinci evlilikler yasaklansın, reşit olmayanla cinsel ilişki şikâyete bağlı olmaktan çıkarılsın re’sen kovuşturulsun… dememekteler. Alkol kullanımının artmasının şiddet üzerindeki etkisinden hiç bahsetmemekte ve alkol kullanımına karşı hiçbir şey söylememekteler.

* Uzaklaştırma kararlarının sayısı ile cinayete kurban giden kadınların sayısını karşılaştırıp “binde biri ölmüştür, diğer 999 karar boşuna alınmıştır” demekte şiddeti sadece ölümle eş tutmaktalar.

* Aleyhine uzaklaştırma kararı alınan neredeyse her erkeği iftiraya uğramış kabul etmekte, medyaya yansımış sınırlı sayıdaki örneği devamlı bir şekilde gündeme getirerek haklı olarak verilmiş kararlara değinmemekteler. Her kesimden insanın farklı konularda mağdur olduğu iftira suçunun uygulamada işlerlik kazanmadığını ve bu sebeple iftiraya uğrayan açısından maddi-manevi ne kadar ağır sonuçlar doğurduğunu gündeme getirmemekte, bu konuda mücadele vermemekteler.

* Psikolojik şiddeti şiddet olarak kabul etmemekteler. Psikolojik şiddet vardır ve çok önemlidir. Bilim adamları psikolojik şiddete insan beyninin fiziksel şiddete tepki veren aynı bölgesinin tepki verdiğini yani aynı etkiyi/acıyı gösterdiğini ifade etmektedirler. Çokça duymuşuzdur “vursaydı ama bunu söylemeseydi” diye. Psikolojik şiddetin insanı nasıl bitirdiğini buna maruz kalanlar çok iyi bilir. İntiharlara varan durumlara sebep olan psikolojik şiddetten insanlar o kadar çok etkilenmektedir ki çevrenizde kariyer sahibi birçok insanın bu sebeple kariyerlerinde bırakın ilerlemeyi geriye gittiğini görürsünüz. Hatta erkeklerin evlilik içerisinde uğradığı şiddet türünün en üst sırada olanı psikolojik şiddettir. Erkeğin kadın tarafından devamlı olarak ne kadar çalışırsa çalışsın kariyerinin ve başarısının yeterli görülmemesi, ekonomik yönden üst düzeydekilerle devamlı bir karşılaştırma yapılarak aşağılanması, sunduğu hayat standartlarının devamlı bir şekilde eleştirilmesi, cinsel yönden yetersizlikle suçlaması, her durumda kılıbıklıkla suçlanması gibi durumlar bu şiddet türüne dâhildir.

*Ekonomik şiddeti şiddet olarak kabul etmemekteler. Ekonomik şiddette vardır ve çok önemlidir. Geçinmek için karı kocanın birlikte çalışmak zorunda kaldığı bu devirde çokça rastladığımız bir şiddet türüdür. Kadının bütün parasına el koyup ona hiçbir şey vermeyen, kıdem tazminatına el koymak için işini bıraktıran, kadının üzerindeki pantolonu yırtılana kadar senelerce giydiren, çocuklarına okul ihtiyaçlarını bile almazken her gün sigarasını-içkisini alan, eşi üzerinden kredi borçlanması yaparak bunu zevk-ü sefada harcayan, eşine miras hakkını aldırıp bunun üzerine konan kişinin yaptığı şeyler ekonomik şiddettir.

6284 s.lı Kanun gereklidir ve yürürlükte kalmalıdır. Kanun ile ilgili yapılması gerekenlerin genel çerçevesi şu şekildedir;

* 6284 s.lı Kanunun uygulamadan ve uygulayıcılardan kaynaklı aksamaları giderilmelidir.

* Hâkimlerin üzerindeki medyatik ve siyasi baskı giderilmelidir.

* Bakanlıkların davalara müdahil olarak katılma hakkı gözden geçirilmelidir. Özellikle ceza davalarında gerçekte kamu avukatı olan savcı zaten kamuyu temsil etmekte ve Bakanlıktan emir alabilmektedir. Dolayısıyla gerekli müdahaleler ve talepler savcı vasıtasıyla yapılabilmektedir.

* “Ailenin Korunması” çok geniş bir ifade olduğundan farklı beklentilere sebep olmaktadır, bu sebeple ismi değiştirilmelidir.

* “Ev içi şiddet” yerine “hane içi şiddet” tabiri kullanılmalıdır.

* Aile bireylerinin kapsamı yargı içtihatlarıyla da olsa toplumu rahatsız etmeyecek şekilde açıkça ortaya konulmalıdır.

* Tedbir süreleri durumun gereklerine göre tespit edilmelidir.

* Tedbir kararlarına itirazlar daha objektif bir biçimde incelenmelidir.

* Fertler kendini şiddet eğiliminden uzak tutmak için geliştirmeli ve eğitmelidir.

* Devlet bu gelişim ve eğitim için gerekenleri yapmalıdır. (Aile danışmanlığı geliştirilmeli sorunlar boşanma aşamasına gelmeden çözülmelidir. / Evlenecek kişiler daha bilinçli hale getirilmeli, evlenmeden boşanmayı düşünür olmaktan çıkarılmalıdır. / Dini eğitimlerin içeriği yeniden düzenlenmeli, yanlışlar ortadan kaldırılmalı ve eksikler giderilmeli, ahlaki yükselme sağlanmalıdır.)

* Medya sıkı bir denetim altında olmalı, caydırıcı yaptırımlar getirilmeli ve getirilen yaptırımlar uygulanmalıdır.


Bu sayfa, analiz sağlayıcınız onlara ihtiyaç duyarsa çerezleri kullanabilir.