İşyerinde ve Çalışma Hayatında İnsani Güvenlik Toplantısı`na Katıldık

İşyerinde ve Çalışma Hayatında İnsani Güvenlik Toplantısı`na Katıldık
İşyerinde ve Çalışma Hayatında İnsani Güvenlik Toplantısı`na Katıldık

Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Friedrich Ebert Stiftung tarafından düzenlenen İş Yerinde ve Çalışma Hayatında İnsani Güvenlik Toplantısı`na Başkanımız Av. Alev Sezen, Genel Sekreterimiz Selma Çakır ve Kurum avukatımız Av. Murat Kutlu Sezen katıldılar. Toplantıda Türkiye’de işyerinde ve çalışma hayatındaki şiddet ve insani güvenlik konuları tartışıldı.

Mobbing, madencilerin ve inşaat işçilerinin ölümle sonuçlanan iş kazaları da tartışmaya açıldı.

Başkanımız Av. Alev Sezen konuşmasında “Özellik ile sanayi devriminden sonra materyalist ve kapitalist sanayi toplumu işçileri üretim bandında yer alan bir robot gibi görüyor. Böylesi bir düzende haklarını almak isteyen işçilerin eğitimi elbette önemli, ancak eğitimli ve hukukunu bilen üst düzey görevliler dahi kendi şahsi mağduriyetlerinde maalesef ne yapacaklarını bilemez hale geliyorlar. Başkalarına kendileri yol gösterirken kendileriyle ilgili bir durumda soğukkanlı yaklaşımlar sergileyemiyor, ne yapacağını bilemez duruma gelebiliyorlar.

Kadın bir meta olarak kullanılıyor. Bu durumun bariz olarak görüldüğü bankacılık sektöründe bankolarda yer alan kadın bankacılar ile kredi bölümlerinde yer alan kadın bankacıların görünümü, kıyafeti ve tutumundaki farklılık bunu ortaya koyuyor.

Diğer şiddet türlerinde olduğu gibi Mobbingde de gibi şiddet özümsenip geleceğe naklediliyor. Geçmişinde şiddet olgusu bulunan, şiddete maruz kalan bir kişi ileride şiddet uygulayan durumuna geçiyor. Mobbing’de mağdur olan kişi yetki eline geçtiğinde bir anda zorba oluveriyor ve kendisi de mobbing uyguluyor. Mobbinge maruz kalanların bir kısmı intihar ediyor, bir kısmı intihara teşebbüs ediyorlar. Dolayısıyla çok ağır sonuçlara sebep olabiliyor. Kadın daha duygusal olduğu için çok daha fazla etkilenip intihar yolunu seçebiliyor. Kadınlara karşı uygulanan mobbing daha yüksek oranda. Çünkü yetki sahibi kadınlar en çok diğer kadınlara mobbing uyguluyorlar.

Mobbing yada diğer adıyla işyerinde psikolojik tacizin Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak tanımlanması gerekiyor. Ceza Kanunu’nda cinsel tacizin iş yerinde yapılması ağırlaştırıcı sebep olarak yer almıştır. Aynı şekilde psikolojik tacizinde kanunda ayrıntılı bir şekilde düzenlenip ağırlaştırıcı sebeplerinin ortaya konulması gerekmektedir.

Sendikaların, sendika patronlarının işçilere pek bir faydası yoktur. Sendika patronları kendini kurtarma peşindedir. Bu sebeple bağımsız STK’lara ihtiyacımız vardır.

Medyanın desteğinin alınması gereklidir. Medya mobbinge ve iş kazalarına duyarlı. Ancak medya patronlarının menfaati ile çakışan konuları görmezden geliyor. Medya isterse pireyi deve yapıyor isterse deveyi görünmez sayıyor. Bağımsız medyamız yok. BİLKA’nın ulusal medyada çalışan kadınlar hakkında yaptığı araştırma medya patronlarının işine gelmediği için yayınlanmadı. Liberal-muhafazakâr kendilerini nasıl tanımlarsa tanımlasınlar sonuçta iplerin uzandığı yer aynı ele çıkıyor.

Yargıda da etkili olmak gerekiyor. Bağımsız yargıdan bahsedemiyoruz. Etkiye açık, sübjektif kararlar veren yargıçlarla karşı karşıyayız. Vicdan-cüzdan söylemi durumu ortaya koyuyor.

Siyaseten kendi yargısını oluşturmaya çalışmak çok tehlikelidir. Hangi görüşten olursa olsun “bir gün adalet sizin içinde gerekecek” diyenlerin yetkiyi ellerine aldığında bu sözlerini unuttuklarını görüyoruz. AB sürecinde işçi haklarıyla ilgili kanunlarda yapılan değişiklikler her ne kadar çok iyi olarak gözükse de uygulamada bunu göremiyoruz. İş Mahkemeleri düğmeye basılmış gibi işverenlerin lehine karar vermeye başladı, hatta bu uğurda yargı içtihatlarının dahi geriye yürütüldüğünü görüyoruz. İşverenler açık açık medyada da yer aldığı üzere iş mahkemelerinin kendi lehlerine karar vermesini istiyorlar, uygulamada bunun kabul gördüğünü kararlardan anlıyoruz.” dedi.

Avukatımız Murat Kutlu Sezen de konuşmasında " Günümüzün sorunları materyalizmden kaynaklanmaktadır. Sosyalizm ve komünizm de kapitalizm gibi materyalist olduğundan materyalist kökenli sorunlara çare olamazlar. Materyalizmden kaynaklanan sorunları materyalizmle çözemezsiniz. Nitekim dünyadaki uygulamalarda bunu göstermiştir. İnanç ve maneviyat olmaksızın insanlık huzura kavuşamaz.

Türkiye’de bankalar hükümetlerin dahi üzerinde yer alırlar. Mahkemelerde aleyhlerinde pek karar çıkmaz. Yaptıkları bir kısım tahsilâtın haksız olduğu yüksek mahkeme kararı ile sabit olmasına rağmen bu paraları iade etmek için gereken kredi ekstrelerini dahi tekrar para karşılığı veriyorlar. Bu fiil ceza hukuku açısından değerlendirildiğinde görevi kötüye kullanma (kamu bankaları için), nitelikli dolandırıcılık, hatta biraz daha ileri gidildiğinde gasp (özel bankalar için) suçlarının unsurlarını taşımaktadır.

Türkiye’de bir zamanlar kapkaç furyası vardı. Yargıtay durumdan vazife çıkardı ve bu fiilleri gasp kapsamında değerlendirmeye başladı. Sonrasında kapkaç bıçakla kesilir gibi kesildi. Hukuk eşit uygulanmıyor. Bankalar ve nüfuzlu kişiler içinde korkmadan, cesur bir şekilde hukuk işletilmelidir.Kısas hükmü gereği Fatih Sultan Mehmet Han’ın elinin kesilmesine hükmeden Kadı Hızır Bey gibi cesur hâkim, savcı ve mahkemelere ihtiyacımız var. Bu hâkimlerin vasıfları Mecellede belirtilmiştir. Buna göre hâkim hâkim, metin, mekin, fehim olmalıdır. Maneviyat herkesi kapsamalı, adalet birileri için başka diğerleri için başka olmamalıdır.

Kafalardaki kalıplar ve önyargılar birbirimizi anlamaya engel oluyor. Toplumun birbirini anlaması için tüm bu kalıp ve önyargılar ortadan kaldırılmalıdır. " dedi.