Gülser Anne`den Tavsiyeler-23 (Yama Kültürü...)
Anneannem rahmetli, gözlükleri olduğu halde gözlerini hafif kısar, pür dikkat işine odaklanarak bin bir itina ile elinde iğnesi dikişini yapardı. Evet, yamalı gezmek ayıp değildi ama uymayan renkle ve acemice dikilmiş bir yama, beceriksizliğin, eğitimsizliğin ve belki de evde kalınacağının bir göstergesiydi. Aynı mürekkep örneğindeki gibi.
O zamanlar kız görmeye giden görücüler, şişesinden hokkaya mürekkep döktürürlermiş evin gelinlik çağına gelmiş kızına, eğer eli titrer de yanından bir damla mürekkep süzülürse “eyvah”, hatta evden çıkarlarken çıkışa yakın oymalı çerçeveli aynanın oymalarına parmak sürtüp biraz da toz geldi mi, “Maşallah bu evin kızına, nazar değmesin aynanın tozuna” da diyerek imalı bakışlarla dudaklarını bükerek evden çıkarlarmış.
Çok acımasız değil mi:) Hayat ne çelişkilerle dolu... Şimdilerde hanımların titizlikleri minik alay duygularıyla karışık, televizyon yarışmalarına konu oluyor, zamanında dökülen terler, kaybolan hayatlar bu günlere eğlence konusu olabiliyor, seyirci topluyor ve yaradılışımızdan olsa gerek, programa denk geldiğimizde iç eleştirilerimizi yapmadan ve bir süre programa takılmadan geçemiyoruz.
Yama, şartlardan dolayı kültürümüzde vardı. O giysi, yama yapılmadan önceki aşamalarında aileden veya akrabalardan bir kaç kişide eskir, artık diz-dirsek vs. belli bölgeler eriyip yırtılınca yama aşamasına gelirdi. Gülser annenin, artık babaanne olan yaşına gelmiş kızı olarak ben, yamalı geçirdiğim maziyi gülümseyerek, güzel ve karmaşık duygularla hatırlıyorum. Memur bir babanın kızı olduğum halde (çünkü memurların hayat şartları daha iyiydi ve gıpta edilirdi) yamayı yaşadık. Gülser annemiz de zamanının eli dikişe yatkın, hamarat hanımlarındandı. Bir hanımın, genç kızın eline iğne-iplik yakışmalıydı. Yama yapılacak kıyafetle yama parçası arasında renk ve cins uyumu olmalıydı, zaten yama yapıldığı besbelli ama yine de özenle dikilmeli, potluk olmamalıydı. Öyle karikatürlerdeki gibi tezat renkler ve çarpık iplik izleri gibi değil.
Yamalı hırkaları, bir lokma-bir hırka misali, manevi değerlerimizde de görürüz, hele hele yamalı kıyafetleriyle Çanakkale savaşına giden yokluk içindeki genç imanlı ruhların da üzerinde görürüz. Tabii hatıra resimlerinden... Şimdilerde ise beğenmediği için elinin tersiyle yemeğini itilen, tek mevsime bile çeşit çeşit kaban-montlar alınan, evindeki çamaşır makinesinin kurutma özelliğine laf edilen dönemde yaşıyoruz, kültürümüze yönelik yansıma arayan modacıların yamayı ilham kaynağı olarak kullandıklarını da görüyoruz.
Hamdolsun hayat standartlarımız yükseldi, çileleri büyüklerimiz çekmiş. Biraz da doyumsuz olmasak, şükretmeyi bilsek? Sahip olduklarımızın değerini kaybetmeden anlamayı bilsek...
Sevgiyle kalın.