Susar Kadın Ünzile…
“Varmadan sekizine, ergin oldu Ünzile. Hem çocuk hem de kadın, Onikisinde ana. Bir gül gibi al ve narin. Bir su gibi saydam ve sakin, susar kadın Ünzile.” Aysel Gürel’in sözlerini yazdığı Onno Tunç’un notalara döktüğü ve Sezen Aksu’nun sesiyle hafızalarımıza kazandığı o şarkıyı dinliyorum defalarca. Kamuoyunda günlerdir tartışılan çocuk gelinler ve erken yaşta evlilik konusunu ele alırken içimden başka bir şey de dinlemek de gelmiyor.
Öncelikle konunun bir kavram kargaşası içinde ele alındığını düşünüyorum. Kime, hangi şartlarda “Çocuk” dendiği de yaklaşıma göre değişiyor. Bu da çocuk ve ergin tanımlamalarında hukuki, toplumsal ve dini değerlerle farklı ifadeleri karşımıza çıkarıyor. [1] Ortak paydaya göre 18 yaşını doldurmamış her birey çocuktur.
Erken evlilik ya da kamuoyunun bildiği tabiri ile çocuk gelin ve çocuk damatlık kavramı için bireylerin 15 yaş altında olması şartı aranıyor. Yani erken evlilikten bahsetmek için 15 yaş ve altı çocukları düşünmek durumundayız.
Ancak, iş cinsel ilişki ve evlenme olduğunda bakın nasıl farklılıklar ortaya çıkıyor. Bilindiği üzere ülkemizde evlenme yaşı, Türk Medeni Kanunu’nun 124. maddesinde düzenleniyor. Erkek veya kadın 17 yaşını doldurmadıkça evlenemiyor. 17 yaşını dolduranlar için evlenme noktasında bir engel yok. Yani çocuk tanımında 18 yaşını doldurmayan her birey çocuk iken, 18 yaşından gün alan evlenebiliyor. Yani hala çocukken evlilik yapabiliyor. Bu “çocuk evlenebilir” gibi bir önermeyi de örtülü olarak içermiyor mu sizce de? Yoksa ben mi yanlış yorumluyorum? [2]
Bu işin bir yönü işin bir de pek dillendirilmeyen yönünden bahsedelim. Bir birey kaç yaşında cinsel ilişkiye girebilir?
Türk Ceza Kanunu’nun 104. Maddesinde belirtildiği üzere “Kendi rızalarıyla cinsel ilişkiye giren taraflardan her ikisinin de yaşı 18’den küçükse fiil suç teşkil etmez. Cinsel ilişki suçunun oluşması için taraflardan birinin 18 yaşından büyük olması gerekir.[3] (Bu konu doktrinde tartışmalıdır üstelik Yargıtay’ın adı geçen fiilin suç teşkil ettiği yönünde kararlarının da mevcut olduğu ifade edilmektedir.)
Bu 15 ve 18 yaş arasındaki çiftlerin cinsel ilişkiye girebileceğinin önünü açıyor. Peki, biz bu durumda bu eylemin sonucu olarak da çocukların, çocuk sahibi olması ihtimalini göz ardı edebilir miyiz? (Tamam evlenebiliyorlar peki ya evlenme gerçekleşmezse) Hala çocuk olan bu iki bireyin çocuk sahibi olma ihtimali bulunan eyleme girebilmesinin suç sayılmaması toplumda nasıl algılanır? Bu da yine bir yaklaşım sorunudur. Olaya İslami açıdan bakıldığında akıl baliğ olan her kişi mükellef olarak adlandırılır ve evlenmesi için bir sakınca yoktur. Yani bulüğ çağından sonra çocuklar evlenebilir. Liberal ve özgürlükçü kesim ise evlenmeye resmen karşı çıkmakla birlikte çocukların özgür iradelerince cinsellik yaşamalarında bir sakınca olmadığını ileri sürmekte buna müdahalenin de kişilik ve özgürlük ihlali olduğunu savunmaktadırlar. Yani her iki kesimin yaklaşımına göre, her ne kadar 15-18 yaş arası kanunlarca bireyi çocuk olarak ifade etse de eylemlere bakıldığında bir yetişkin gibi davranabilmelerinde mahsur görülmez. Ki İslami konjöktürde evlenme yaşının (bulüğ çağına girme yaşının giderek küçüldüğünü de göz önüne alırsak) 12-13lere çekildiğini de söylemek mümkündür.
Özetle, kanunlarımızca erken evlilikten bahsetmek ya da bir çocuk istismarından bahsedebilmek için. için bakmamız gereken yaş sınırı 15’in altıdır. [4]
Bütün bunları anlatma sebebimiz yürürlüğe giren yeni infaz yasası öncesinde geçici 10. Madde olarak yer alan ancak daha sonra yasaya konulmayan erken evlilik ile ilgili şu düzenlemeler dikkat çekmiştir. [5]
Daha anlaşılır bir ifade kullanalım. Bu düzenlemenin amacı kanuna göre erken yaşta evlilik yapan ancak bu evlilikten çocukları olan ve şu an hükümlü olanların mağduriyetlerinin giderilmesini sağlamak olsa da birçok kesimin de belirttiği üzere bu durum çocuk gelinlerin de önünü açacak mıdır, açmayacak mıdır? İşte konunun düğüm noktası budur? Burada artık biraz sosyolojik tahlillere girmekte fayda görüyorum.
Çocuk ve gelin kavramlarının bir tamlama içinde kullanılması bile abesle iştigaldir. 80’li yıllar ile birlikte değişen ve klasik modernizmden uzaklaşan globelleşme ile yeni bir modernizm (ki bu “postmodernizm” olarak adlandırılmaktadır) tanışan dünya en büyük yıkımı değerlerin değersizliştirilmesi ya da sıradanlaştırılması cephesinden almıştır. Açılan büyük gedik ile büyük anlatılar (meta anlatılar) dönemi sona ermiş, kitlesel değerler yerini daha hedonist bireysel haz ve çıkarlara bırakmıştır. Bir yandan evlilik yaşının ilerlemesi görülürken diğer yandan özellikle genç kesimin yeni dünya düzenindeki tüketim zincirinin en etkin halkası olması sağlanmış, moda, müzik, sinema, televizyon ve show dünyasında yer alan programlarda da amaçsız, apolitik, kendini kutsallaştıran, daima alma hakkını kendinde gören ve dünyanın merkezine kendisini yerleştiren kitle oluşturulmuştur.
Türkiye özelinde konuya değinirsek de özellikle gelin-kaynana, eşim şöyle böyle, yemek yarışmaları gibi programlarda üst başlık, çok değerli bir kurum olan hatta toplumun ilk yapı taşı aileyi güvence altına evlilik kurumunu manüpile etmektedir. Cümle biraz karışık mı oldu? Demek istediğim şu ki bir yandan bu programlarda aile yüceltiyormuş gibi gösterirken diğer yandan aile içi ilişkiler değersizleştiriliyor. Fakat asıl çarpıcı olan ise; gençler bu tür programları izleyerek hayatı sadece kadın-erkek ilişkisi, evlenmek, flört etmek ya da birlikte yaşamak çerçevesinden ele alma tehlikesi ile karşı karşıyalar. Bizim kuşak bilir. Bize küçükken sorulan en klasik soru “Büyüyünce ne olacaksın?”dı. Biz daha 5-6 yaşından itibaren büyüyünce ne olacağımızı düşünmeye başlardık. Ancak yeni nesilde ilerisi ile ilgili amaç-hedef planlamasının olmadığını görüyoruz. Onlar büyüyünce iyi yaşamak, havalı yaşamak, iyi bir eşe (partnere) sahip olmak istiyorlar. İlkokul çağındaki çocukların bile sevgilisi olduğu bir dönemden bahsediyoruz.
Bir yandan yaşlarından çok erken dönemde ergenleşen, cinsel istek ve hazza yönelik yaşamak isteyen (ki bunda sosyal medya ve iletişim teknolojileri ile uygun olmayan içeriklere ulaşım imkanının çok kolay olmasını da ekleyebiliriz.) çocuklar, bir yandan aman gözleri açılmadan çocukları bir an önce baş göz edelim de rahatlayalım düşüncesi, bir yandan hala ne kadar azalsa da varlığını inkar edemeyeceğiz başlık parası, beşik kertmesi gibi töreler….
Sorun acaba evlilik yaşının belirlenmesinde mi, yoksa ahlaki değerlerin yozlaşmasında mı? Bu çocukları günahtan/toplumdan/dedikodudan korumak adına erkenden evlendirme yanlısı olanlar kendilerini haklı görüyorlar. Haydi diyelim bu çocukları evlendirdik. Çocuk gelinlerin kendinden büyük biriyle yaşadığı ilk gece tecavüz değilse nedir? Rıza dahilinde deniliyor peki 15 yaşından küçük bir çocuğun hangi rızasından bahsediliyor? Daha kıyafet almaya gitse ne giyeceğine karar veremeyecek bir çocuktan bahsediyoruz? Hayattan ne istediğini o yaşta nasıl bilebilir ki? Ruhsal olgunluk, doygunluk, hazırbulunuşluk için ne demeliyiz? Ya da aynı yaşta iki çocuğun evlendirildiğini (evlendi demiyorum dikkat) düşünelim. Ekonomik olarak bağımsızlığını kazanmamış, eğitimini tamamlamamış bu çocukları birden bire yetişkinler dünyasına atmak hiç mi vicdanları sızlatmıyor anlamış değilim. Sonrasında da özellikle erkek belli bir yaşa geldikten sonra aldatma yoluna sizce neden gidiyor? Sadece zayıf karakterli olduğu için mi?
Bu çocukların belli bir fiziki ve ruhi ergenliğe kavuştuktan sonra istedikleri zaman, istedikleri kişi ile cinsel deneyimini yaşayabileceğini söyleyenler de kendilerini haklı görüyorlar. Ancak bu özgür söylemler sonrasında yerini toplumsal facialara da bırakmıyor değil. Kadın cinayetlerinin çoğu, ya da bebek cinayetlerinin çoğu evlilik dışı ilişkiden kaynaklanıyor. Sonrasında da çöp tenekelerinde bebek cesetleri için gözyaşı döküyoruz.
Medyada çocuk pornografisi gibi bir iğrençliğin gerçekliğini de okuyoruz. Yani erişkin olup da çocuklarımıza göz koyan tecavüzcüler, insan müsveddeleri de var. Evlilik yaşının erkene alınması ile bu caniler de hak ettikleri cezadan muaf olmayacaklar mı?
Uzattım farkındayım. Bir köşeye sığmayacak kadar derin bir konu bu. Yazının rehavetine kapılmışken kaçıncı tekrar da Sezen’in sesi ile kendime geliyorum… “Ünzile insan dölü, Bilinmezlere gebe, Sırların mihnetini, Yükleyip de beline. Varmadan sekizine, Ergin oldu Ünzile, Hem çocuk hem de kadın, Onikisinde ana. Bir gül gibi al ve narin. Bir su gibi saydam ve sakin….
Susar kadın Ünzile…
[1] Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre on sekiz yaşına kadar her insan “çocuk” sayılır. Türk Medeni Kanunu’nun 11. maddesinde erginlik; on sekiz yaşın doldurulmasıyla başlamaktadır. Çocuk Koruma Kanunu’nun 3. maddesine göre de çocuk; on sekiz yaşını doldurmamış kişiyi ifade etmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 6. Maddesi’ne göre çocuk; henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişidir. Bütün bu tanımların ortak özelliği 18 yaşına kadar bireyin çocuk olmasıdır.
[2] 16 yaşını dolduranların evlenmesi için ise mahkeme kararı gerekiyor. Hâkim, olağanüstü durumlarda ve önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebiliyor. Karardan önce anne ve baba veya vasi dinleniyor. 15 yaşını dolduranlar ise mahkeme kararı evlenmek için gerekiyor.
[3] Reşit olmayanla cinsel ilişki suçu, cebir, tehdit ve hileye başvurmaksızın 15–18 yaş grubunda bulunan reşit olmayan çocuklarla karşılıklı rızayla cinsel ilişkiye girilmesi ile oluşur.
[4] Türk Ceza Kanunu, 15 yaşını tamamlamamış çocuğun cinsel davranış yetkinliği olamayacağı önkabulü ve her türlü sosyal zorlamadan çocuğu korumak amacıyla –rıza olup olmadığı aranmaksızın- 15 yaşını tamamlamamış çocuğa yönelik her türlü cinsel davranışı cinsel istismar saymıştır. Bu şu demek; henüz resmi evlenme yaşını doldurmamış bu çiftlerde bir taraf 15 yaşının altında ise Türk Ceza Kanununun ilgili maddesi uygulanarak, diğer taraf çocuğun cinsel istismarı suçundan yargılanmaktadır.
[5] Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki kanuna geçici madde eklenmesine ilişkin teklif ile;
-
- Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın işlenen Türk Ceza Kanunu’nun 103. Maddesinin ikinci fıkrasındaki suç bakımından;
- 10 Nisan 2020 tarihi itibariyle mağdur ile failin evlenmiş olması,
- Suçun işlendiği tarihte failin başka biriyle evli olmaması,
- Mağdurun şikâyetinin bulunmaması,
- Suçun işlendiği tarihte mağdurun 14 yaşına girmiş olması,
- Mağdur ile fail arasında 15 yıldan fazla yaş farkının bulunmaması
Koşullarını birlikte gerçekleşmesi durumunda mahkemece yargılamaya devam olunarak hüküm kurulur ve mahkumiyet halinde cezanın infazının ertelenmesine karar verilir.