Kadına Yönelik Aile İçi Şiddete Tarihi Bir Bakış

Kadına Yönelik Aile İçi Şiddete Tarihi Bir Bakış
Kadına Yönelik Aile İçi Şiddete Tarihi Bir Bakış

1. ORTA ASYA TÜRKLERİ

Orta Asya Türkleri arasında uzun araştırmalar yapmış olan Radloff (1870-1880`ler), Türk ailesi hakkında doyurucu bilgiler vermektedir. Radloff diyor ki, Altaylı`larda bir erkeğin bir kadına dayak atması duyulmamış şeydir .

Kadın erkek eşitliği açısından Dede Korkut hikâyelerinde önemli ipuçları vardır. Bu metinlerde kadın erkek eşit; kadın erkeğinin sahip olduğu tüm haklara sahip ve onların yaptığı her işi yapabilmektedir. O nedenle eski Türklerde kadınlarla erkekler hemen hemen aynı eğitimi görürlerdi .

2. GÖKTÜRKLER

Aile hukukuna gelince, Orhun Kitabelerinde "oğuş" denilen aile, bütün sosyal bünyenin çekirdeği hükmündedir. Eski Türk ailesi, "geniş aile" şeklinde görünmekte ise de, aslında "küçük aile" tipinde olduğu akla daha yakın gelmektedir.

Göktürklerde kadınların yüksek bir içtimaî mevkie sahip oldukları görülmektedir. Bütün ev işleri onlara ait olduğu gibi, ailenin malvarlığının muhafazası da sadece kadınlara ait görevler arasındadır. Bu görevleri, erkekleri onlara tabî kılmış ve her iki cins arasında bir dereceye kadar eşitlik sağlanmıştır. Kitâbelerden, kağanların anne ve babasıyla beraber tahta oturduklarını ve annesine "il bilge hatun" unvanını tevcih ettiğini görüyoruz. Ayrıca kağan vefat ettiği zaman, çocukların velâyet hakkının anneye geçtiğini öğreniyoruz. Kısaca mera`larla av mahallerinde erkek, çadırda hatta kağanın otağında kadın hükümrandır. Sadece erkeğin kadın üzerinde bir velâyet hakkı mevcuttur.

Hem kadınların hem de çocukların ailede söz ve mülkiyet hakkı vardır .

Dövme ve yaralama suçlarının cezası yalnız hayvanla ödenen tazminattan ibarettir .

Cinsiyetin de hukuk üzerine etkisi kadının babasının veya kocasının velâyeti altında olmasına karşın, büyük değildir. Kadının yeri çağdaş kültüre göre üstündür .

3. UYGURLAR

Bütün Türk toplumlarında olduğu gibi, Uygurlarda da aileye büyük önem verilmiştir. Güney Uygurların hanlarından olan Arslan Han`ın Çin Büyükelçisini kabul ettiği zaman "katunlar"ın da iştirak etmesi, Uygurların kadına verdiği önemi vurgulamaktadır.

Kadına kocasının fena muamele etmesi, kocasının zina yapması ve cinsî iktidarsızlık, boşanma sebepleri arasında yer alır. Kocasının karısını boşaması için ise belli bir şart yoktur .

Kadının gebelik sırasında karşılaştığı güçlükler, çocuğuna süt vermesi ve oldukça uzun bir süre çocuğuna bakmasının gerekli olması, onu erkeğin koruyuculuğuna muhtaç bıraktığı için tarihte aileler her zaman erkeğin egemen olduğu patriarkal (=Pederşahi, babaerkil aile) biçiminde görülmektedir .

4. MOĞOLLAR

Göçebe hayatının şartlarının icabı olarak eski Moğol cemiyetinde, bugünkü göçebelerde de görüldüğü gibi, kadın kapalı ve tecrit edilmiş olamazdı. Marco Polo`nun şu sözlerini tekrar edebiliriz: "size diyeyim ki, karılar, kocalarına lâzım olan şeyleri satın alırlar, satılacak şeyleri satar ve ev işlerini idare ederler". "Ev idaresi" tamamıyla kadınlar üzerinde idi; göçebe (nomad)` nin basit hayatı için lâzım olan şeyleri de kadınlar istihsal ederlerdi. Rubruk: "Arabaları idare etmek, çadırları arabalara koymak ve indirmek, inekleri sağmak, yağ ve kurut yapmak, deri ve postları dabaklamak, bunları dikmek (derileri hayvan sinirlerinden yapılan iplikle dikerler)... Onlar sandal, başmak gibi ayakkabı ve diğer elbiseler de dikerler... keçe döğerler, evleri (çadırları) örterler" diyor. Eski Moğol kadını, iktisadî hayatta mühim mevki işgâl etmesi dolayısı ile, cemiyet hayatında da belli başlı rol oynuyordu. Serdarları, seferleri esnasında karıları da takip ederdi ; imparatorlar ve prensler ekseriye marûf hatunlar (hükümdar zevcesi ve prensesler) ile istişarede bulunurlardı ; Cengiz Hanın Yasasında şu emir vardır : "ordu ile beraber seferde bulunan kadınların, erkekler harbe giderken, erkeklerin bütün işleri ve vazifelerini başarmaları lâzımdır" .

5. İRAN MOĞOLLARI

Çengiz Han vasıtası ile erkeğin bütün teçhizatından mutlaka mesûl tutulan kadınlar koca, soy sop ve çocuklarının huzur ve istirahatlarını temin etmekle mükelleftiler. Kadın kürk ve diğer elbiselerin hazırlanmasında, kundura, çizme koncu ve diğer deri eşyanın imalinde çalışırdı. Develere yük yükletirler, arabaları kürerler ve meselâ hayvan yetiştirme gibi iktisadî hayata mutlak surette ve ehemmiyetle iştirak ederlerdi . Kibar kadınlar fırsat zuhurunda kendi ordu (Horde) larında eğlenceler de tertip ederlerdi.

Kanun kadınların harpten müteessir olmamalarını emrettiği halde çocuk bakımından boş zamanları oldukça onlar da seferlere iştirak ederlerdi. Hükümdar karıları bir muharebe başladığı zaman, kocalarına yolun bir parçasına kadar refakat ederlerdi ve bu adet İran Şube devleti zamanının ortalarına kadar sürmüştü.

Ceza kanunu karşısında kadınlar, görünüşe bakılırsa, erkeklerden pek de ayırt edilmezdi. Büyü yapmak ve kocalarını zehirleyerek öldürmek gibi hallerde kadınlara da ölüm cezası -suda boğmak tercih edilirdi- verilirdi .

6. SUMER, BABİL, ASSUR KANUNLARI VE AMMİ- ŞADUQA FERMANI

Hamurabi Öncesi Kanunlardan Ana İttisu :

Eğer bir kadın, kocasından nefret edip, sen benim kocam değilsin derse, onu (kadını) nehre atacaklardır .

Hamurabi Kanunları :

Eğer bir kadın, kocasından nefret edip sen beni karılığa alamazsın derse, onun kayıtları, bölgesinden incelenecek. Eğer o kadın (evine ve kendine) dikkatli ise (evini ve iffetini koruyorsa) ve kabahati yoksa ve kocası (evinden) çıkmaya düşkünse (evini ihmal edip, sokağa çıkmaya düşkünse), onu çok küçültüyorsa, o kadının kabahati yoktur, çeyizini alıp babasının evine gidecektir .

Eğer bir bey, bey sınıfından bir kimsenin kızını döver ve içindekini attırırsa (çocuğunu düşürtürse) içindeki için 10 şekel gümüş ödeyecektir.

Eğer o kadın ölürse, (vuranın) kızını öldüreceklerdir.

Eğer, muskenum sınıfından bir kadının vurma yüzünden çocuğu düşürtülürse, 5 şekel gümüş ödeyecektir.

Eğer o kadın ölürse 1/2 MANA gümüş ödeyecektir.

Eğer bir beyin kadın kölesini dövüp, içindekini attırırsa (çocuğunun düşmesine sebep olursa) 2 şekel gümüş ödeyecektir.

Eğer o kadın köle ölürse 1/3 MANA gümüş ödeyecektir .

Orta Assur Kanunları :

Eğer bir adam, bir adamın kızını döver ve içindekini attırırsa (çocuğunu düşürtürse) onu suçlayıp, ispat ederlerse 2 biltu (talent) 30 mana kalay verecek, sopayla 50 defa vuracaklar, bir bütün ay kralın işini yapacaktır .

Bir adamın karısının tabletinde (vesikasında) yazılmış olan ister vurma (dayak atma) olsun, ister... (cezası) olsun hâkimler önünde yapılmalıdır (uygulanmalıdır).

Bir adamın karısının bütün cezalarda (durumu), ister (göz) oyma, ister (kulak) kesme olsun, gallu`ya (şehir büyüğü) bildirilmiş olacak, (o) gelecek, tabletinde yazıldığı gibi işlem görecektir.

Bir adamın karısının tabletinde yazılan suçların dışında adam, karısını dövecek, saçını yolacak, kulaklarını yaralayacak, bükecek, cezası yoktur .

7. HİTİTLER

Hitit kıraliçeleri eski Şark devletlerindeki durumun aksine olarak, protokolde mühim bir mevki işgâl etmekte idiler. Gerçekten daha Eski Devlet zamanında, I. Hattusilis`in zevcesi kıraliçe Haştayar`ın saray entrikalarına karıştığını ve veliahtlıktan azledilen oğlu Huzziya`nın haklarını korumak için çalıştığını görüyoruz. Kadına sosyal hayatta verilen bu önem Yeni Devlet zamanında gittikçe artarak kıraliçelerin saraydaki resmî kabullerde, mabedlerdeki ayinlerde kıralla beraber yer aldıkları görülmektedir. Hatta devletin resmî evrakı, muahedeleri üzerine kıralla beraber kıraliçe de mührünü basmakta idi. Hitit kırallarından bir çoğunun bu tarzda kıraliçeleri ile beraber aynı mühür üzerine isimlerini yazdırdıkları mühürleri bulunmuştur. Bilhassa III. Hattusilis`in kıraliçesi Puda-Hepa`nın komşu büyük kırallarla müstakilen muhaberesini gösteren mektuplar bulunmuştur. Hattâ Mısırla akdedilen meşhur 1278 muahedesinin üzerine bu kıraliçenin de mührü basılmıştır .

Hititlerde erkeğin kadın üzerindeki mülkiyet hakkı, Romalılarda olduğu gibi hudutsuz, kayıtsız şartsız değildi.

Hitit kanunları evlilik müessesinin boşanma ile bozulmasına dair sarih bir madde göstermez .

8. HATTİLER

Büyük Hatti sosyetesinde kıraldan sonra en çok sayılan kıraliçe idi. Telepinu kanununa göre, kadınlar, doğrudan doğruya hükümdar olmamakla beraber, kıraliçeler harbe giden kocalarına veya henüz küçük olan oğullarına naiplik edebiliyorlardı .

Hatti saraylarında siyasî rol oynayan kraliçeler az değildir .

Hatti kıraliçeleri, büyük Tavannanna sıfatıyla dinî ayînlerde, büyük bayramlarda daima kıralın yanında bulunurlardı. Kırallar, harbe gittikleri zamanlarda da dinî ayînlere ve bayramlara kıraliçeler başkanlık ederlerdi .

Hatti kanunlarında, Sami kavimlere nispetle, kadına da daha insanî haklar tanınmış, cemiyet içinde daha şerefli yer verilmiştir .

Hatti`lerin anlayışına göre ailenin temeli mukavele ile kararlaşan meşru evlenmedir. Kadının girdiği yeni ailede haklarının korunmasına hususi bir ehemmiyet verilmiştir .

Evli kadın kocasına karşı sadakatle mükellefti. Kocasına karşı sadakatsizlikte bulunan kadın, ölüm cezası görürdü. Koca, karısını başka birisiyle evde cinsî münasebette bulunurken yakalarsa her ikisini de öldürebilir ve ceza görmezdi. Fakat bu vaziyet kırda olursa, kadının rıza ve muvafakatiyle olup olmadığı bilinemeyeceğinden yalnız erkek ölüm cezasına çarpılırdı .

Boşanma şekilleri hakkında kanunda sarahat yoktur. Yalnız hür bir erkekle esir bir kadın arasında boşanma olduğu zaman, müşterek malın yarısıyla çocuklardan birinin kadına bırakılacağına dair bir madde görülmektedir. Hür bir kadın hukukça esir bir kadından aşağı olamayacağına göre, hür çiftler arasında da boşanma vuku bulduğu takdirde kadının bir tazminat aldığı kabul edilebilir .

Cürümlerden öldürmek, dövmek, yaralamak, çocuk düşürtmek gibi hayata karşı yapılan tecavüzlerde; kasıt olup olmadığına göre fidye veya tazmin bedeli çoğalıp azalmaktadır .

9. HURRİ-MİTANNİLER

Bazı kayıtlarla boşanmaya müsaade edilmişti. Çok doğuran kadını kocası, tazminat vermeden boşayamazdı. Fakat kadın kısır ise, böyle bir tazminat vermek mecburiyeti yoktu .

10. BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU

Hükümdarın Aile Hayatı: Hatun`ların yalnız saray hayatında değil umumiyetle devlet hayatında ne kadar büyük roller oynadıklarını muhtelif vesilelerle görmekteyiz .

Eski Türk geleneklerine göre, Hatun`un sarayda ve devlette sahip olduğu nüfuzun, Müslüman Selçuklu imparatorluğunda da devam ettiğini gören Nizamü`l-mülk, daha sonra, Melikşah zamanında devlet için ve şahsı için tehlike teşkil ettiğini anlamış, Hatun`un devlet işlerine müdahalesini önlemeye çalışmıştır.

Nizamü`l-mülk`e göre, devlet işlerine akılları noksan olan kadınlar karışırsa, işler daha kötü olur .

Evlenme suretiyle de olsa, Selçuklu hanedanına intisap eden bir Hatun`un hanedanının her türlü hak ve imtiyazlarından istifade ettiği anlaşılıyor.

İster Sultan`la beraber sarayda otursun, isterse ondan ayrı olarak başka bir yerde, ikta sahasının başında bulunsun, Hatun`un emrinde, ufak çapta da olsa, bir teşkilât vardı. Tıpkı sarayda hükümdarın şahsına hizmet eden makam sahipleri gibi, Hatun`un da şahsına hizmet eden makam sahiplerinin bulunduğu açıkça anlaşılıyor .

Boşanma: Kaşgarlı Mahmud`un eserinde, dul kadın (tul uragut, tugsak, veya tul tugsak) kelimelerinin geçmesi şu veya bu şekilde kocasız kalan kadınların epeyce bulunduğunu göstermektedir. Boşanma sebepleri hakkında bilgi verilmediği gibi, hangi tarafın boşanma isteğinde bulunduğu da nadiren belirtiliyor. Kaşgarlı Mahmud`un eserinde geçen cümlelerden anlaşıldığına göre, boşanmak isteyen daha ziyade kadındır. Fakat (mihrinden ve başka haklarından vazgeçerek) "kadın başını kurtardı" , "kadın kocasına para vererek boşandı" cümleleri, boşama hakkının erkeklerde olduğunu gösterdiği gibi, kadınların boşanabilmek için ne kadar büyük fedakârlıkları göze aldıklarını da belirtmektedir. Başka birisinin, kadın boşattığı oluyordu. Böylece, boşanmanın karı ve kocanın iradeleri dışında yapıldığı da görülmektedir .

Düzen Bozucu Fiiller: Toplumda yerme vardı. Bu iki kişinin birbirine sövüşmesine kadar varıyordu. Bir yerde de "o, ona sövdü" denilmektedir. Bazen birinin başka birisinin yüzüne tükürdüğü de oluyordu. Bununla yetinmeyip birbirinin saçlarını yakalayanlar da vardı. Bu arada birisi başkasını dövüp (kurt gibi) ulutuyordu .

Toplumda Türk Kadınını Günlük Hayatı: Türk kadını daha ziyade ip eğirmekle meşgûldür. Gerçekten, Kaşgarlı Mahmud`un eserinin üç yerinde kadının ip eğirdiğinden, başka bir yerinde de bir kadının çok ip eğirmek adedinde olduğundan veya ip eğirmek istediğinden söz edilmektedir. Bunun dışında kadın un elemekle, beşik sallamakla veya oğlunu beşikten çözmekle, çocuğuna süt emzirmekle, çocuğunu çiş ettirmekle, meşgûl oluyordu. Süslenmek de kadının günlük hayatında epey yer işgal ediyordu .

11. İSLÂM

İslâm aile hukukunun temel esprisinin aile bireylerinden hiç kimsenin haksızlığa uğramadığı, fıtrattaki kadın-erkek niteliklerine uygun ve sevgi temeline dayalı bir aileyi kurup yaşatmak olduğu söylenebilir . Eşlerin arasında zaman zaman baş gösterebilecek kırgınlıklar, hem bu görevlerin ihmaline hem de aile yuvasının dağılmasına bir sebep teşkil edemez: Kur`an-ı Kerimin değişik ayetlerinde müminlere bu yönde tavsiyelerde bulunulmuştur. Eşine eziyet çektirme ve haksızlık yapma ihtimali bulunan kimselerin evlenmesi mekruhtur. Söz konusu zulüm ihtimali kesinlik taşıyorsa o takdirde de haramdır . "...Kadınlarımızla iyi geçinin..."(Nisa 4/9); Sizin en hayırlınız ailesine karşı en hayırlı olanınızdır..." gibi temel naslar, kadınların beylerinden iyi muamele görme haklarına işaret etmektedir. Evlilik içinde kocanın en önemli görevi hanımına iyi muamele etmektir . Hz. Peygamber (s.a.v.), "Kadınları dövmeyin!" buyurmuştur. Rasullullah`ın (a.s.) huzurunda cereyan eden bir olay da, evliliğin kadın için artık çekilmez hale geldiğinde muhala`a yöntemiyle sona erdirilebileceğine ışık tutmaktadır: "Sahabeden birisi eşiyle kavga etmiş ve hanımının kolunu incitmişti. Kadının kardeşi durumu Rasulullah`a (a.s.) bildirince Efendimiz, eşini döven sahabeyi çağırtmış ve `Onda neyin varsa al ve kendisini serbest bırak` diyerek bedelli boşamayı sağlamıştı" .

Hakemler aracılığıyla ara bulunamaz, kötü muamele ve geçimsizlik devam edecek olursa konuyla ilgili olarak Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesi şu düzenlemeyi yapmıştır: Eşler arasında geçimsizlik çıkıp da mahkemeye müracaat edildiğinde mahkeme her iki taraftan birer hakem tayin eder. Hakemler eşlerin arasını düzeltemezse ve kusur da kocada bulunursa hâkim karı-kocayı ayırır. Kusur kadında ise mehir miktarı üzerinden bedelli boşamaya (muhala`a) hükmeder. Hakemler kararda birleşemeyecek olursa yeni bir hakem heyeti seçilir. Hakemlerin vereceği kararlar kesindir ve onların mütalaalarına göre hâkimin vereceği tefrik hükmü bir bain talak sayılır. (Hukuk-ı Aile Kararnamesi, md:130). "Kadınların hakları ma`ruf bir ölçüyle vazifelerine denktir. (Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır)..." (Bakara, 2/228), "...Kadınlarla güzellikle geçinin..." (Nisa, 4/19), "Kadınlarınızın iyi olması için çaba sarfedin, onlara iyi muamelede bulunun. Çünkü onlar hakkında, apaçık bir günah işlemedikleri sürece bundan başka bir hakka sahip değilsiniz... Eğer size itaat ederlerse, onların aleyhine bir yol aramayın" (Tirmizi, "Rada" 11) .

Kocanın karısını tedip hakkı vardır. Ancak bu, karısına karşı şiddet kullanmasını, onu istediği gibi dövmesini ve kötü muamele etmesini hiçbir şekilde tecviz etmez. Önce ihtar, sonra beraberliği terk, ilişkisini kesme ve en sonunda karıyı hafifçe dövme, ayetin tavsiye ettiği ma`kul yoldur .

İslâm hukukunda talak kelimesi ile ifade edilen boşanma olgusu meşrû bir hak olmakla birlikte hoş görülen bir durum da değildir . İslâm boşanmayı yapılması istenmeyen bir helâl olarak görmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) "Allah indinde en sevimsiz mübah talakdır" buyurmaktadır .

12. OSMANLILAR

Osmanlılarda İslâm hukuku uygulanmıştır. Osmanlı toplumunda geleneksel ailenin yapısı içerisinde en önemli üye kadındır . Bu durum hanedan ailesinde kendisini daha bariz bir şekilde göstermektedir .

Osmanlılarda sultanlara kötü muamele, saygısızlık etmek, uygunsuz yaşamak gibi nedenlerle bir sultan herhangi bir zevceye göre kolayca koca boşama talebinde bulunur ve boşanırdı (buna ismet hakkı denir). Osmanlı tarihindeki en gürültülü örnek Sadrazam Lütfi Paşa ile Kanunî`nin kızkardeşi olan zevcesi sultan arasındaki boşanma davasıdır .

Kadınların kocaları tarafından dövülmesi mahkemeler tarafından hoş karşılanmaz ve dövme fiili devamlılık kazanırsa ya boşanmaya hükmedilir veya koca kefil gösterip "tekerrür etmeyeceğine" dair teminat verirdi . 1604 tarihli (20 CA 1013) Bursa şer`iyye mahkemesi karısını eve kapatıp aç bırakanı cezalandırıyor. 10 Ramazan 1261/1844 tarihinde bir Bursa mahkemesi zevcesini bigayri hak darb ve şetm etmekle (yani koca karısını haksız yere dövüp sövmüş) marûf kocaya tazir cezası uyguluyor. Özellikle devlet memurlarının bu gibi fiili hoş karşılanmazdı ve ilgili kurumlarda mutlaka taziye edilebilirlerdi (cezalandırırlardı) nitekim devletin en yüksek karar ve yargı organı olan Meclis-i Vala-ı Ahkam-ı Adliyye`de bir karar; "Alaaddin Paşazade Celal Bey`in zevcesi hakkında fena muamelesi sabit olduğundan" cezalandırılmasına hükmolundu .

Evli bulundukları süre içerisinde kadının nafakası kocasına aittir. Erkek nafakayı malî gücü nispetinde ödemekle yükümlüdür. Evliliğin sona ermesinden sonra da erkek, kadının iddet müddeti süresince onun nafakasını temin ederdi .

Osmanlı aile yapısı içerisinde en önemli üye kadındır. Hâtta öyle ki XIV. yüzyıl sonunda Türkiye`den geçen bir Alman Protestan papazı hatıratında "Türkler dünyaya, karıları da onlara hükmeder ... boşanma pek görülmüyor" ifadelerini kullanmıştır .

Türk hukuk tarihinin çok eski dönemlerinden beri var olan kadı izni olmadan nikâh akdinin geçerli olmadığı şeklindeki görüşe uygun olarak (bazen bu şart aranmamıştır); kadıların 951/1544 tarihinde velilerin izni olmadan nikâh akdetmekten men edilmeleri ve Osmanlı padişahlarının kızlarına istisnaî olarak talak yetkisinin verilmesi zikredilebilir .

18. y.y. da Eyüp`te içtimaî hayata örnek olmak üzere kadı sicillerinin 185 ve 188 numaralı defterlerinde muhtelif şekilleriyle boşanma kayıtlarına rastlanmaktadır. Bunlar içinde dikkat çekeni eşine kötü muamele eden kocaya mahkemede şartlı talak yaptırılmasıdır. 7 Recep 1162 tarihli kayıttan anlaşıldığına göre Fatma bt. Abdullah mahkemede kocasının gece gündüz içki içerek kendisini rencide etmesinden şikâyet etmekte bunun üzerine kocası "eğer bundan sonra içki içersem eşim Fatma benden boş olsun" diye şartlı talakta bulunmaktadır. Şartlı talakla boşanmanın sebeplerinden birisi hiç şüphesiz Osmanlı hukukunda Hanefî mezhebine uygun olarak mahkeme kararıyla boşanmaların sınırlı olmasıdır. Mesela Hanefî mezhebinde eşin kötü muamele etmesi durumunda kadının mahkeme kararıyla boşanması mümkün değildir. Halbuki aynı sebepler Malikî ve Hanbelî mezheplerinde bir boşanma sebebidir. Bu duruma bir çare olmak üzere Osmanlı kadıları kocayı örnekte görüldüğü gibi bir şartlı talaka zorlamakta, yine kötü muamelenin gerçekleşmesi durumunda başkaca bir işleme gerek kalmaksızın kadının bu evliliği sona ermiş olmaktadır .

1916 yılında kısa aralıklarla sadır olan iki irade ve bunları takip eden hukukî düzenlemelerle, diğer mezheplerin görüşlerinden istifade edilerek, kadına kocasının gaipliği ve hastalığı gibi bir kısım sebeplerle, mahkemeye başvurarak ayrılma hakkı (tefrik) tanınmıştır .

Hukuk-ı Aile Kararnamesinin, bazı durumlarda kadına kocasından hâkimin kararıyla ayrılma (tefrik) hakkı vermesi; taaddüd-i zevcat (poligami) prensibini sınırlandırması ve evlenme için asgari yaş sınırını koyması gibi ilgi çekici bir kısım özellikleri de vardır .

Keza 1917 tarihli Aile Hukuku Kararnamesi`ne göre, erkekteki bazı fizyolojik bozukluklar, akıl hastalığı, evin geçimini sağlayamaması, geçimsizlik gibi durumlarda kadına boşanma hakkı doğmaktaydı . 1919 yılında bu kararname yürürlükten kaldırılmıştır .

Buna göre meselâ, evlilikten sonra kadının kocasından ayrılmak için kadıya başvurma hakkı kocanın korkunç bir görüntü meydana getirecek bir hastalığa tutulması ya da iktidarsız olması hâlinde doğardı. Kadının ayrılması, yalnızca, kocasının iktidarsızlığı evliliğin ilk gecesinde görülür durumdaysa imkân dahilindedir. Daha sonra ortaya çıkmış iktidarsızlıklar kadına ayrılma hakkı vermezdi. Kadın ayrılmak isterse kadı kocaya bir yıl süre verir koca da bir yıl içinde cinsel ilişkide bulunursa ayrılık olmazdı .

Boşanmanın iki biçimi vardır: rücu eden talak ve etmeyen (bayin) talak. Geri alınabilen boşanma hemen yürürlüğe girdiğinden, mehr de hemen ödenebiliyordu. Oysa geri alınabilen boşanmada, koca, iddet müddetince boşanmayı iptal etme hakkına sahiptir. Boşanma ancak iddetin sona ermesiyle geri alınamaz duruma gelirdi .

KAYNAKLAR

  1. Artan, T., (1998), 18. Yüzyıl Kadı Sicilleri Işığında Eyüp`te Sosyal Yaşam, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 53, Numune Matbaacılık, İstanbul.
  2. Cin, H., Akgündüz, A., (1995), Türk Hukuk Tarihi, 1. Cilt, 3. Baskı, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları No: 10, Cihan Matbaası, İstanbul.
  3. Cin, H., Akgündüz, A., (1996), Türk Hukuk Tarihi, 2. Cilt, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları No: 10, Cihan Matbaası, İstanbul.
  4. Doğan, İ., (2003), Bizde Kadın, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları: 3673, Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi: 1290, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul.
  5. Eröz, M., (2000), Türk Ailesi, 2. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
  6. Günaltay, M.Ş., (1987), Anadolu, 2. Cilt, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
  7. Keskioğlu, O., (1988), Fıkıh Tarihi ve İslâm Hukuku, 4. Baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları No: 179, Emel Matbaacılık Sanayii, Ankara.
  8. Kınal, F., (1991), Eski Anadolu Tarihi, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
  9. Koca, K. Y., (1998) Osmanlı`da Kadın ve İktisat, Beyan Yayınları, Umut Matbaacılık, İstanbul.
  10. Köprülü, C., (1987), İran Moğolları, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
  11. Köymen, M.A., (1992), Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, 3. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
  12. Ortaylı, İ., (2000), Osmanlı Toplumunda Aile, Pan Yayıncılık, Ayhan Matbaası, İstanbul.
  13. Şener, E., (1984), Türkiye`de Ailenin Değişimi Yasal Açıdan İncelemeler, Cumhuriyet Türkiye`sinde İçtihatların Işığında Aile Yapısının Değişimi, Türk Sosyal Bilimler Derneği, Maya Matbaacılık Yayıncılık Ltd. Şti., Ankara.
  14. Tosun, M., Yalvaç, K., (1989), Sumer, Babil, Assur Kanunları ve Ammiİ- Şaduqa Fermanı, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
  15. Tozduman, A. Z., (1991), İslâm`da Kadının Hakları, 4. Baskı, Seha Neşriyat: 84, İlmî Eserler Serisi:26, Gündoğdu Matbaası, İstanbul.
  16. Üçok, C., Mumcu, A., (1987), Türk Hukuk Tarihi, 6. Baskı, Savaş Yayınları:18, Hassoy Matbaacılık Sanayii, Ankara.
  17. Vladimirtsov, B.Y., Çev. İnan, A., (1995), Moğolların İçtimaî Teşkilâtı, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
  18. Yaman, A., (1999), İslâm Aile Hukuku, Marifet Yayınları:158, İslâmî Araştırma Dizisi:5, Kardeşler Matbaası, İstanbul.
  19. Zılfı, M. C., (Çev. Alpay, N.), (2000), Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 111, Numune Matbaacılık, İstanbul.