Evrim ve Biz
Bu olguya evrim diyoruz; bu değişim rast gele ve anlamdan yoksun görünmüyor; bir tamamlanma, bir olgunlaşma yönünde gerçekleşiyor. Tohumda ve embriyonda açıkça görüldüğü gibi.
Bu olaya insanı da kattığımızda, evrimin, ruhun bir evrimi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz; daha açık bir anlatımla, akıl ve duygunun evrimi. Bedenin evrimi ruha, ruhun gelişimine uyum sağlamak için olmuştur demekte bir yanılgı olamaz. Buna bakarak bu dünyada bulunuşumuzun nedeninin, akıl ve duygumuzun aracılığı ile insanlığa, giderek bütün bir varlığa, bu varlığın gelişimine hizmet etmek ve katkıda bulunmak olduğunu söyleyebiliriz.
Bu hizmet ve katkı var oluş nedenimiz olduğuna göre, aynı zamanda bu dünyada temel ahlâki ödevimizdir. Mutluluğumuz buna bağlıdır; çünkü ödevimizi yerine getirmiş olmakla asıl kendimizi yetkinleştirmiş oluruz, yetkinliğin verdiği ruhsal doyuma ulaşırız. Erdemimiz mutluluğumuz olur
Mutluluk bir heves, bir hoşnutluk durumu değildir; bu dünyada ödevini yerine getirip rolünü tamamlamış olmanın verdiği derin kıvançtır. Mutluluğun, gelip geçici ve nereden esip bizi nereye götüreceği belli olmayan yüzeysel(psikolojik) hazlarla hiçbir ilgisi yoktur.
Nedir ki, bu tür coşku ve duygular yaşanması zorunlu olaylardır; onlar olmadan düş ve düşüncelerimizi gerçekleştirmenin, kendimize ve insanlığa uygun bir çevre yaratmamızın olanağı yoktur. Nitekim GOETHE Faust adlı yapıtında TANRI’yı şu sözlerle konuşturur:
“İnsanın etkinliği kolayca yok olabilir. O, kolayca saltık huzura, rahata tutulup kendini kaptırabilir. İşte bu yüzden ben, onu baştan çıkracak, etkileyecek şeytanı ona severek arkadaş olarak yolluyorum”.
Ancak, bu konuda önemle belirtilmesi gereken nokta, bu coşkunun baskısı ile eyleme geçtiğimizde irademiz, evrimin doğrultusunda iyiye yönelebileceği gibi, evrime ters düşen kötüye de yönelebilir.
İrademizin kötüye yönelmemesi için aklımız ve duygumuzun geliştirilmesi vaz geçilmez bir koşuldur; bunun için eğitim ve öğrenim gereklidir. Çünkü büyük sosyolog Max WEBER’in dediği gibi “Böylece artık doğru değildir ki, faaliyetleri süresince iyilik, iyilik üretecektir ve kötülük de kötülük üretecektir. Sık sık tersi de olacaktır. Gerçekten iyi bir niyetten kötü bir sonuç çıkabileceği gibi, kötü bir niyetten de iyi bir sonuç meydana gelebilir.
Ama evrim ve insanın geleceği, bir rastlantının, bir mucizenin gerçekleşmesine bırakılamayacak kadar önemlidir. İşte bu durumda evrimin gelişim doğrultusunu yakından görüp anlayabilecek, bilgi ile donatılmış bir akla ihtiyacımız var. Çünkü, geçmişimizde hesaplanması hemen hemen olanaksız bir zaman, önümüzde de kuşakları(nesilleri) kat kat aşacak olan büyük bir gelecek var; evrim böyle bir süreçte gerçekleşiyor.
Üstelik diğer yandan da, evrimin gelişimi yönünde ona katkıda bulunabilmek için yüce, iyi, hakikat ve güzel gibi yüksek değerlerin algılanmasına ve bunları gerçekleştirmek üzere üstün bir iradeye ihtiyaç vardır. Bu ise, vicdanımızın işidir. Değerleri algılayan ve davranışlarımızı yöneten buyruk ve buyruklar buradan gelir. O, bize “Dünyada bu değerleri gerçekleştir!” diye seslenir. Bize kişilik kazandıran, dolayısıyla mutlu eden temel ahlâki buyruk, budur
Derin duyguyu temsil eden vicdanın gelişmesi de dünyada deneyim ve yaşantı sahibi olmakla olanak bulur.
Buna göre anlaşılıyor ki, gerçek yaşam bir aydın olma, aydınlanma ve aydınlatma sorumluluğudur: Geçmişi bilip, geleceği görmek, geçmiş ve geleceğe bütünlük içinde bir anlam vermek; böylece bilgi ve yetimizin içimizde tutuşturduğu ateşle evrimin gidişine katkıda bulunmak, onun dinamizmine çok küçük de olsa bir enerji katmaktır:
Bu enerjinin biricik kaynağı da, SEVGİ’dir.