Klinik Araştırmalar
Bilimin başarı sicili, bilimsel araştırmaları yeterince sorgulamamıza engel oluyor. Halbuki bilimin itici gücünün “şüphe ve sorgulama” olduğunu söylüyoruz.
Bilimsel araştırmaları şahsi kanaat ve menfaatlerden etkilenmeyen bir faaliyet diye görmek yanlış olur. Bilim insanları, imkânlarını bilerek veya bilmeyerek “doğrular oluşturmak” için kullanabiliyor.
***
Tıp sanayi, pazarlanabilir bir ürünü veya yöntemi ortaya çıkaracak veya destekleyecek araştırmalar için akademik kurumlar, tıp örgütleri veya özel araştırma şirketleriyle sözleşme yapıyor. Klinik denemelerin tasarlanması, gerçekleştirilmesi, veri analizinin yapılması ve sonuçların rapor edilmesinden oluşan araştırma sürecini en kısa zamanda ve en düşük maliyetle sonuçlandıracak kişi ve kuruluşların sözleşme şansı artıyor.
Birçok araştırmacı için laboratuar ve kariyerlerinin geleceği sanayiden aktarılan kaynağın sürekliliğine bağlı. Sanayi ile akademik kurumların işbirliği ve araştırmacıların sanayinin kârından pay alması, sanayinin klinik denemelere bakış açısının araştırmacılara sirayet etmesine ve akademik kurumların şirketler gibi davranmasına yolaçabiliyor. Sanayinin eğitim programlarını desteklemesi ve lobi faaliyetleri de tıp pratiğinde belirleyici oluyor.
Araştırma sözleşmelerinde, elde edilecek ham verilerin şirketlere ait olduğu ve şirketlerin araştırma sonuçlarını kısmen yayınlama veya hiç yayınlamama hakkı olduğu belirtiliyor. Araştırmacıların büyük kısmı verilerin tamamına ulaşamıyor, yayın üzerinde kontrol imkânı bulamıyor. Sonuçlar, araştırmalarda yeralmayan yazarlarca “uygun biçimde” kaleme alınabiliyor; sonuçlara itibar edilmesi için meşhur akademisyenlerin ismi kullanılabiliyor. Sanayi desteğiyle yapılan denemeler, sanayi desteği olmadan yapılan denemelere göre çok daha fazla, ürün veya yöntem lehine sonuçlanıyor.
Akademik kurumlarda çalışan ve tıbba yön veren makale ve bildirileri hazırlayan araştırmacıların “çıkar çatışması” yaşamamak için uymaları gereken kurallar var: araştırma masrafını karşılayan şirketlerde çalışmamak, hissedar olmamak, sanayiden maddi destek aldılarsa açıklamak, araştırmanın ham verilerinin tamamını görmek, sonuçların yayınlanmasında sorumluluk üstlenmek.. Ancak bu kurallar çoğu zaman dikkate alınmıyor. Üstelik herhangi bir menfaat ilişkisi bilinse de, araştırma sonuçları geçersiz sayılmıyor. Referans kabul edilen klinik rehberler çoğu zaman sanayi desteğiyle hazırlanıyor.
Tıbbi ürün ve yöntemler için ayrılan araştırma-geliştirme bütçesinden fazlası, bunların tanıtımı için ayrılıyor. Tanıtıma yönelik bütçeden bir biçimde faydalanan tıp mensupları da çıkar çatışması yaşayabiliyor.
***
Araştırma sonuçlarının objektifliği üzerindeki gölge, tıp mesleğini icra edenleri, kullandıkları ürün ve yöntemlerin etkinlik ve güvenliği konusunda şüpheci davranmaya itmeli.
Şüpheye yer vermeksizin söylenebilecek tek şey var. Sağlıklı bir hayat, insan sağlığından sorumlu olanların önce kendi kalplerinin sesini dinlemesiyle mümkün.
*Sağlık Çevre Kültürü dergisi / Sayı 2 / 2008 Yaz-Güz
Bilimsel araştırmaları şahsi kanaat ve menfaatlerden etkilenmeyen bir faaliyet diye görmek yanlış olur. Bilim insanları, imkânlarını bilerek veya bilmeyerek “doğrular oluşturmak” için kullanabiliyor.
***
Tıp sanayi, pazarlanabilir bir ürünü veya yöntemi ortaya çıkaracak veya destekleyecek araştırmalar için akademik kurumlar, tıp örgütleri veya özel araştırma şirketleriyle sözleşme yapıyor. Klinik denemelerin tasarlanması, gerçekleştirilmesi, veri analizinin yapılması ve sonuçların rapor edilmesinden oluşan araştırma sürecini en kısa zamanda ve en düşük maliyetle sonuçlandıracak kişi ve kuruluşların sözleşme şansı artıyor.
Birçok araştırmacı için laboratuar ve kariyerlerinin geleceği sanayiden aktarılan kaynağın sürekliliğine bağlı. Sanayi ile akademik kurumların işbirliği ve araştırmacıların sanayinin kârından pay alması, sanayinin klinik denemelere bakış açısının araştırmacılara sirayet etmesine ve akademik kurumların şirketler gibi davranmasına yolaçabiliyor. Sanayinin eğitim programlarını desteklemesi ve lobi faaliyetleri de tıp pratiğinde belirleyici oluyor.
Araştırma sözleşmelerinde, elde edilecek ham verilerin şirketlere ait olduğu ve şirketlerin araştırma sonuçlarını kısmen yayınlama veya hiç yayınlamama hakkı olduğu belirtiliyor. Araştırmacıların büyük kısmı verilerin tamamına ulaşamıyor, yayın üzerinde kontrol imkânı bulamıyor. Sonuçlar, araştırmalarda yeralmayan yazarlarca “uygun biçimde” kaleme alınabiliyor; sonuçlara itibar edilmesi için meşhur akademisyenlerin ismi kullanılabiliyor. Sanayi desteğiyle yapılan denemeler, sanayi desteği olmadan yapılan denemelere göre çok daha fazla, ürün veya yöntem lehine sonuçlanıyor.
Akademik kurumlarda çalışan ve tıbba yön veren makale ve bildirileri hazırlayan araştırmacıların “çıkar çatışması” yaşamamak için uymaları gereken kurallar var: araştırma masrafını karşılayan şirketlerde çalışmamak, hissedar olmamak, sanayiden maddi destek aldılarsa açıklamak, araştırmanın ham verilerinin tamamını görmek, sonuçların yayınlanmasında sorumluluk üstlenmek.. Ancak bu kurallar çoğu zaman dikkate alınmıyor. Üstelik herhangi bir menfaat ilişkisi bilinse de, araştırma sonuçları geçersiz sayılmıyor. Referans kabul edilen klinik rehberler çoğu zaman sanayi desteğiyle hazırlanıyor.
Tıbbi ürün ve yöntemler için ayrılan araştırma-geliştirme bütçesinden fazlası, bunların tanıtımı için ayrılıyor. Tanıtıma yönelik bütçeden bir biçimde faydalanan tıp mensupları da çıkar çatışması yaşayabiliyor.
***
Araştırma sonuçlarının objektifliği üzerindeki gölge, tıp mesleğini icra edenleri, kullandıkları ürün ve yöntemlerin etkinlik ve güvenliği konusunda şüpheci davranmaya itmeli.
Şüpheye yer vermeksizin söylenebilecek tek şey var. Sağlıklı bir hayat, insan sağlığından sorumlu olanların önce kendi kalplerinin sesini dinlemesiyle mümkün.
*Sağlık Çevre Kültürü dergisi / Sayı 2 / 2008 Yaz-Güz