Mürüvvet KIMILDAR
Görüşme Tarihi: 27.03.2015
Özgeçmişi:
1928 yılında Kastamonu’nun İnebolu ilçesi Gemiciler köyünde doğdum. Ailenin 2. çocuğu olarak dünyaya gelmişim. 4 kardeşiz. Annem, babam, dedem ve babaannem hep bir arada yaşadık.
6 yaşındayken, İstanbul’a yerleşmişiz. Eğitimime Kuledibi İlkokulunda başlamışım. Ailelerin ve o dönemin yapısı düşüncesi gereği ortaokul okuyamadım. İlkokul sonrası el işi ve ev işlerinde kendimi geliştirdim.
Ben yüksek okul okuyamadım ama eşimin memur maaşı ile 4 çocuğumu da en yüksek seviyede okuttuk. Kızım Tülin, kız sanat enstitüsünü bitirdi. Büyük oğlum Tahir, ODTÜ inşaat mezunu, mühendis oldu. Ortanca oğlum Mahir, Elektronik okudu. Şimdi Yetkili servis sahibi. Küçük oğlum Metin, Mimar Sinan üniversitesinden mezun. Mimar oldu. Hepsiyle gurur duyuyorum.
Ben henüz çocuk sayılacak yaşta iken, büyüklerimiz eşimle aramızda söz kesmişler. Yaşlarımız aklımız ermediğinden ikimizde olayın ciddiyetini farkında bile değildik. Nasib tabiî ki. 6 sene eşimin, lise ve üniversite eğitimini tamamlamasını bekledim. Enver Bey Yıldız teknik üniversitesinin makine mühendisliği bölümünün İlk mezunlarındandır. Mesleği gereği birçok farklı İlde görev yaptı. 4 çocuğumun her biri farklı farklı illerde doğdular. İlk çocuğum Afyon’da, ikincisi İstanbul da, üçüncüsü Erzincan da ve son evladım da Kırıkkale de dünyaya geldiler.
Gurbet zordu. Aile hasreti, hem de gidilen değişik şehirlerin ortamları ve halkları, 1950 Türkiye’sinde, ailece hepimize ciddi imtihanlar yaşattı. Birlik beraberlik ve sevgi içersinde eşim ve evlatlarımla, tabii ki. Birçok ta güzel ve kıymetli hatıralarım var.
İlginç veya Unutamadığı Bir Anısı:
• Büyük bir ailemiz vardı. Babaannem ve dedemle beraber yaşadık. Çok güzel ve özel anılarım vardır. Babamın bir gemisi vardı. Sebze ve meyve ticareti yapardı. Eskiden bu kadar çok gıda çeşidi yoktu. Elhamdülillah, bu zamanda paranız olmanız yeterli. Ne isteseniz bulup alabiliyorsunuz. Ama bol ve çeşitli bile olsalar, eskilerin kokusu lezzeti yok bu sebze meyvelerde. Az bulunan şeyler, nadir ve zor elde edilen ne varsa, muhakkak ki daha bir kıymetli olur zaten. Babamın gemisi nakliye için malzemelerle yüklüyken, alabora oldu ve batıp dağıldı. Babam, bir tahta parçasına tutunup, o felaketten 24 saat sonra, balıkçıların yardımıyla kurtulmuştu.
• Rahmetlik eşim Kırıkkale Silah ve mühimmat fabrikasında müdür görevindeyken İran Devlet reisi Şah Rıza Pehlevî Fabrikayı ziyarete geldi. Şahsına yemekli davet verildiğinde eşlerimizle beraber ailece katılmıştık. Benim için özel bir yemekti.
• Eşimin hayatında eğitimin öğrenmenin araştırmaların çok önemli bir yeri vardı. Ömrünü dolu dolu geçirdi. Emeklilik yıllarında çok arzu ettiği bir çalışmaya imza attı. Açıklamalı Türk Atasözleri adı altında bir kitap yazdı. Bu eserde yaklaşık 5000 atasözünü bir araya topladı. BİLKA ailesine de bu eseri hediye ederek rahmet ve hayırla yâd edilmesini isterim…
• Ben 10 yaşındayken, toplumu derinden sarsan ürkütücü ve endişe verici bir haber çıkmıştı gazetelere. Küçük bir çocuğa tecavüz eden bir suçlu, asılmıştı. Şu an gibi gözümün önünde ibret-i âlem için, günlerce Sultanahmet meydanında asılı kalan cesedi biz de gidip bizzat görmüştük. Rabbim ümmeti Muhammedi ve tüm insanlığı kötülüklerden korusun İnşallah, âmin.
• Çocukluk ve gençlik yıllarımızda televizyon, telefon gibi iletişim kolaylıkları imkânlar yok tabii ki… Ama hatırlıyorum çok içten komşu ilişkileri vardı. Akşamları oturmalara gidilir sohbetler yapılır, farklı eğlencelik amaçlı oyunlar oynanırdı. En kapsamlı programlarımız, komşularla sözleşip kayıklarla Eyüp Sultana ziyarete gitmekti.
• 10 Kasım 1938 de ben 10 yaşındaydım, Atatürk’ün vefatını duyduk. Tören için hazırlıklar başladı, biz de cenaze merasimine katılacaktık. Hüzün ve heyecan karışık, çocukluk tabii… Lakin sadece 5.sınıfların götürüleceği açıklandı. Küçükmüşük yorulurmuşuk. Ben 4 `e gittiğimden dâhil olamadım. Üzülmüştüm çok...
• 1950 yılında Afyondayız. Ciddi bir kış var, alışık olmadığımız derecede zor şartlar. Kızım henüz bebek o dönemde. Rahatsızlandı ve ilaca ihtiyaç oldu. Doktor reçete yazdı ama oradan tedarik edilemedi. Başka bir yerden ilaçlar temin edildi. Geliyor dediler ama nasıl? Teleferiğe koymuşlar. Havanın soğukluğundan buz yapmış teller havada asılı kaldı ilaçlarımız. Düşünün gurbettesiniz ilk bebeğiniz ateşli ve ilacına ulaşılamıyor. Ertesi gün nakil için gerekli görüşmeleri yapıp tayinimizi istedik.
• 1955 yıllarında Artvin Hopa’ya gidiyoruz deniz yoluyla. Kaç gün sürdü hatırlayamıyorum şu an. Tek bildiğim günlerce kamaradaki cam seviyesinden denizi ve fırtınaları seyrettik. Nihayetinde ulaştık ancak dalgaların yüksekliği ve denizin hırçınlığı ürkütücüydü. Sahile yanaşamadık. Bizi almak için güvenlik birimleri deniz motoru gibi kapsamlı bir şeyle gemiye yaklaştılar. Dalga onları yukarıya doğru getirdiğinde biz birimiz kendimizi içine attık. Daha doğrusu, başkaları çektiler, bindik. Diğeri diğer dalgada yükselince binebildi. Gözünüzde bi an canlandırsanız ürkersiniz di mi ? Anlatırken macera filmi gibi geliyor ama biz yine ilkleri ve zorlukları eşimle ve evlatlarımla dualarla atlatmıştık...
NASİHAT:
Hayatta en önemli şey benim düşünceme göre, kanaatkâr olmaktır.
İkili ilişkilerde ise, akrabalıklar da olsun, dostluklarda olsun, yalandan uzak durarak, sağlam doğru temeller üzerine, paylaşımlar yaşamak en büyük kazanımdır.
Kadınlarımıza örnek teşkil edecek hayırlı çalışmalarda bulunan BİLKA Ailesi, biz büyüklerin hatıralarını, tecrübelerini önemseyerek, sadece dua ile teşekkür ile geçiştiremeyeceğim duygulara sebep oldu. Çok mutlu oldum. Allah yar ve yardımcınız olsun, sizler de evlatlarınızın güzel günlerini görün İnşallah. Âmin.
Röportaj: Güliz Arancı Kımıldar