Nurten GÜZELSEVDİ
Bilge Kadın Araştırma Merkezi (BİLKA)`nın Yapımcı-Yönetmen Nurten Güzelsevdi ile yapmış olduğu röportaj:
-Bu mesleğe nasıl başladınız?
Radyo-Tv ve Sinema bölümünü bitirdikten sonra televizyon dünyası çok fazla kanalın açılmaya başladığı bir döneme girmişti. Bu alanda yapabileceğim şeyler olduğunu düşündüm ve alanda ihtiyaç olacağını hissettiğim için televizyon dünyasına yoğunlaştım. İlk olarak Kanal 7 Yurt Haber Ajansıyla yaz dönemi boyunca birlikte çalıştık. MBA’dan sonra STV’ye bir proje hazırlayıp götürdüm. Adım Sokak Çocuğu projesiydi bu.
-Adım Sokak Çocuğu projesi nasıl ortaya çıktı? Neden bu alanda bir program yapmak istediniz?
Merkezinde insan olan konularla ilgilenmeyi seviyorum, herkesin ekrana taşıyabileceği şeyler olmasını istemedim, farklı olana imza atmayı seviyorum. Adım Sokak Çocuğu her hafta bir ünlü ile sokak çocuklarının hikâyesinin anlatıldığı 35 dakika süren bölümler halinde toplam 45 bölüm çekildi.
-Programı hazırlarken karşılaştığınız sorunlar oldu mu?
Sokak çocuğunu çekim için hazırlamak çok zor, yeri ve adresi belli değil, nerde bulacağımız çok belli olmuyor, çocuğu ikna etmek zor, çekim günü madde almış ya da tiner çekmiş oluyor bir yerde bulamıyoruz arkadaşları bir yerde sızmıştır diyorlar.
- Hangi nedenler sokak çocuğu olmaya itmiş çocukları?
Genelde ailevi problemlerden dolayı çocuklar sokağı tercih etmiş. 8 yaşında bir çocuk “abla biz üç pantolon giyiyoruz” dedi, ben üşümemek için böyle giyindiklerini düşündüm ancak sokakta şarapçıların tecavüzüne uğramamak için böyle giyiniyorlarmış.
- Nasıl hikayelerle karşılaştınız?
Birinin babası eve her geldiğinde soğuk suyla yıkıyor çocuğunu, birinin annesi çocuğunun top oynamasını yanlış bulduğu için çocuğun ayağının altını jiletle kesip tuzluyor daha sonra, bir başka üvey anne, babaları işe gittiğinde çocukları kapının önüne koyup para kazanıp gelmelerini istiyor, Öz anne veya babası tarafından ağaca baş aşağı asılıp dövülenler, Sokak çocukları kendi aralarında gruplaşmış ve çeteler kurmuşlar, kendi bölgelerinin sokak çocuklarıyla işbirliği içindeler ve diğer bölgelerin çocuklarını sevmezler. Bu çocukların hepsinin sabıkası var. Sağlık durumları çok iyi değil. Sarılık, verem, zatüre. Çocuklar 30’lu yaşlara gelemeden öldüklerini söylüyorlar. Hasta bir çocuğu bir hastaneye götürdüm 6 aylık ömrü kaldığını söylediler. Çocuk için büyük hastanelerin çoğunu aradım kimse çocuğun tedavisini üstlenmek için geri dönmedi.
-İşbirliği yaptığınız kurumlar oldu mu bu konuda? Bu çocuklar için alınan önlemler yapılan çalışmalar var mı?
Sosyal Hizmetler, Belediye ve birçok dernekle bu konuda bilgi alışverişinde bulunduk. Bu konuda kurumlar çok yeterli değil. Bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Sokakta yaşayan çocukların hepsinin bu kurumlarla bağlantıları var, sokaktan toplanıp kurumlara getiriliyorlar ancak çocuklar kurumlara uyum sağlayamayıp tekrar sokağa kaçıyorlar, kurumların olanakları güzel aslında, sosyal faaliyetler ve oyun alanları var. Ancak çocuklar yaşadıkları acıları unutmak için sokağı ve madde kullanmayı seçiyorlar. Sokakta çalışan çocuk zamanla sokak çocuğu oluyor, eve dönmek istemiyor. Çünkü evde şiddet var, sokakta para kazanıyor, para kazanıp sokakta yaşamaya başlıyor eve gitmek yerine. Sokakta yaşamak sonra suça itiyor. Sokağa çıkan çocuk daha sonra sokak koşulları nedeniyle cezaevine sürükleniyor, “suçu işleyip kışı hapishanede geçirip çıkarım” diyenler var.
-Çocuklar, kendi hayat hikâyelerini merak eden biri olarak, sizi nasıl karşıladı?
Sokakta çocuklarla yakınlık kurup aramızda bir güven oluşturabiliyorduk, yaşadıkları mekâna girdiğimde bana biri hoş geldin desin, sen git şu eriği kopar ağaçtan diyebiliyordum, çocukların hoşuna gidiyordu böyle davranmam. Hala görüştüğümüz çocuklar var.
-Bu programlardan ne gibi sonuçlar çıktı? Sokak çocukları için farklı çözümler ortaya çıktı mı?
Sokak çocuğu programının her bölümünü farklı bir ünlü sundu. Nimet Çubukçu, Roberto Carlos, Faruk Saraç, Harun Kolçak programı sunan ünlüler arasında. Birçok kesimin ilgisini çeken bir program oldu, çekilen bölümler bu alanda kaynak olarak kabul edildi. Yaptığım programların toplumsal ve psikolojik olarak yardımcı olabilecek kaynak olmasını istedim. KAPIALTI programlarını Adalet Bakanlığı programın DVD’lerini isteyerek kendi arşivine kaynak olarak ekledi, ADIM SOKAK ÇOCUĞU programını da Devlet Planlama arşivine aldı. Emniyet ve diğer devlet kurumları ayrıca STK’lar için de kaynak olarak kabul edildi.
-Diğer programınız KAPIALTI cezaevlerine yönelik, neden bu alanla ilgili bir program yapmak istediniz?
Sokak çocuklarından cezaevlerine geçtim, daha zor bir alan olmasını istedim, boş bir alan, yapılmış fazla bir şey yok. Adalet Bakanlığı’ndan çekim iznini 3,5 ayda aldım ancak çekimlerin Ekim ve Ocak ayları arasında bitmesi istendi.
-Programa başlama kararını nasıl verdiniz?
Birçok kurumu dolaştım, Darülaceze, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, cezaevleri bu kurumların çoğu ağır aksak isleyen sistemlere sahip. Sorun odaklı bir sistem, çözüme yönelik bir şeyler üretmek için personel donanımlı değil. Bütün programlarımı çekerken süreci baştan sona ben takip ettim, fotokopi çekmekten bürokratik yazışmalara, yetkililerle görüşmelere kadar bütün sürecin sorunluluğunu üstlendim.
- Mahkûmlarla görüşme izni almak kolay oldu mu, ne tür zorluklarla karşılaştınız?
KAPIALTI programı için Adalet bakanlığı ile görüşerek 32 cezaevi ile görüşme izni aldım, bana ancak 3-4 cezaevi izni alabileceğimi söylemişlerdi. İşime sürekli sahip çıkarak amaçlarımı gerçekleştirmek için çok uğraştım. İş dünyası normalde hassas, kırılgan olan yapımı çok girişken, güçlü ve kuvvetli bir hale dönüştürüveriyor. Bu süre içerisinde 128 kişi ile görüşerek 80 bölümlük programı tamamladık.
-Hangi suçlardan mahkûm olanlarla görüştünüz?
Siyasi suçlar hariç diğer bölümlerdeki her türlü mahkûmla görüştüm, uyuşturucu, gasp, travesti, cinayet. Uzman yerine direkt yaşayan kişiyle görüşmek gerekir, içeriği bilen, süreci yaşayan kişi o, olayı yaşayan mahkûmdan dinlemek çok farklı. 45-50 yaşında bir adam komşusunu öldürmek isterken araya giren karısını öldürmüş, 55 yaşında bir adam eşine ve çocuklarına zarar verdiği için oğlunu baltayla kesmiş. 31 yaşında bayan eşini parçalayıp valize koymuş, 3 aylık çocuğu olan damadı kendisine asıldığı için damadını öldüren kadın.
-Mahkûmların size yaklaşımı nasıl oldu, paylaşmak istediler mi hikâyelerini?
Koğuşlara girmek yasak ama koğuşlara girdim. Çalıştığım alana hâkim olmayı seviyorum, hâkimiyetimi sarsmalarını sevmiyorum. Koğuşa girip kendimi tanıtıyorum mahkûmlara, hikâyelerini dinliyorum, gardiyanlardan mahkûmların hikâyeleri hakkında bilgi alıyorum, hangisinin hikayesi daha ilginç diye. Görüştüğüm mahkûmlardan yazılı izin alıyorum. Mahkumlarla empati-güven-samimiyet kurabilmek çok önemli. Program çekildikten sonra bakanlık programı denetliyor, sonra yayınlanıyor.
-Mahkûmlarla görüşürken nelere dikkat ettiniz? Dinledikleriniz sizi nasıl etkiledi?
Mahkûmlara özellikle çocuklarını nasıl geçirdiklerini soruyorum, cinayet öncesi durumlarını, yaşanan olayları, cinayet sonrasını ve mahkeme sürecini anlamaya çalıştığım sorular soruyorum. Mahkumların çoğu saldırgan ve agresif. Daha önce psikolojiye ilgi duymazdım ve empati kurabilmenin bu kadar önemli olduğunu fark etmemiştim.
-Ve KAPIALTI’ndan sonraki programınız BAŞIM GÖZÜM ÜSTÜNE aşiretler üzerine çekilmiş, yine farklı ve zor bir alan, bu program nasıl ortaya çıktı?
Yapımcımız yaşlılara hürmet mesajı vermek için yaşlılarla ilgili bir program çekmeyi istedi, huzurevleri ve ilgili kurumların hepsiyle görüştüm. Bu konuyu kafamda oturtmaya çalışırken ailevi değerlerin daha hâkim olduğu aşiretler üzerine çalışmaya karar verdim.
-Aşiret olgusu hangi illerimizde daha çok varlığını devam ettiriyor? Nasıl karşıladılar sizi?
Urfa, Mardin, Diyarbakır, Adıyaman illerinde aşiretler var. Ancak Urfa’da 57 aşiret olduğu için daha çok Urfa ile çalıştık. 45 gün Urfa’da kaldık, 15 aşiretle görüştüm. Tek başına aşiretle ilgili bütün kişileri ve ayrıntılarını araştırıyordum. Çok iyi iletişim kurduk, çok doğal geçti bu süreç, zaman zaman bulaşık yıkadım, yemek yaptım. Aşiret programlarını, aşiretin içinden biri sundu. Bu sayede onlar da programı benimsediler.
-Aşiret kültürü nedir? Nasıl oluşmuş günümüzde nasıl devam ediyor?
Aşiret üyelerinin toplandıkları bir oda var, bu odaya kadınlar giremiyor sadece erkekler giriyor. En başa ağa oturuyor, başında tülbent var, bazılarında silah var. Ortalama 50 kişi 2 fincanla acı kahve içiyor, beni başta bu odaya almak istemediler ama daha sonra ağa odaya girmemi kabul etti, bayan olduğum için kahve fincanını ilk bana ikram ediyorlardı. Aşiretler Osmanlı’ya kadar uzanan eski bir yapı. Orta Asya’dan İran’dan göçle gelen koşullara göre başka yerlere yerleşmişler.
-Her aşiretin kendine özgü örf ve adetleri var mı, yoksa benzer örf ve adetlere mi sahipler?
En büyük sülalenin altında diğer sülaleler birleşmiş. Aşiretlerin kültürel yapıları birbirine benziyor, ama aşiretlerin yapıları Türk, Kürt ya da Arap olmalarına göre değişiyor, mesela bir kız evden kaçarsa Araplar kızı öldürüyor, Türkler her iki tarafı affediyor, Kürtler birini öldürüyor.
-Aşiret yapısının yol açtığı sorunlar var mı, özellikle Urfa kadın intiharlarıyla çok ön plana çıktı?
Kadına evde çok değer veriliyor, baş tacı gibi. Töre, kan davası, berdel gibi olaylar var. Eski anlamda aşiret ağa tiplemesi kalmamış, şehirde yaşıyorlar, siyasete girenleri var. Aşiret özellikleri yavaş yavaş kalkıyor, en büyük özellikleri akraba evliliği.
-Bundan sonraki amaçlarınız neler, yine sosyal konulara yönelik projeler mi olacak?
Sosyal konularda marka olmak, psikolojide doktora yapmak istiyorum. 5 yıllık tecrübeye rağmen 150 bölüme yakın sosyal bir projeyi gerçekleştirmek benim için güzel oldu, daha yapılacak çok şey var.
-Bize vakit ayırdığınız ve tecrübelerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum
Ben de teşekkür ederim, benim için de çok keyifli bir görüşmeydi.
Röportajı yapan: Meryem KULABER DEMİRCİ (Uzm.Psk.Dan. / BİLKA Yönetim Kurulu Üyesi)
Röportaj tarihi: 12.11.2011
ÖZGEÇMİŞ (NURTEN GÜZELSEVDİ)
Nurten Güzelsevdi, Ankara doğumlu, polis bir babanın kızı ve 2 yaşından beri İstanbul’da yaşamakta. Marmara Üniversitesi Radyo-TV-Sinema bölümünü bitirdikten sonra, Yeditepe Üniversitesi İşletme yüksek lisansı (MBA) yapmıştır. Özel bir kanalda yapımcı olarak çalışan Nurten Hanım, 2007 Ocak-2008 Haziran arası sokak çocukları üzerine 45 bölümlük ADIM SOKAK ÇOCUĞU ve 2009 Mart-2010 Aralık arasında da ceza ve infaz kurumları konulu 80 bölümlük KAPIALTI adlı programı hazırlamış, son olarak da Güneydoğu Anadolu’da bulunan aşiretlerin ailevi değerlerini ele alan BAŞIM GÖZÜM ÜSTÜNE adlı programı hazırlamıştır. Şuan terörle ilgili yeni bir program üzerine çalışmaktadır.
-Bu mesleğe nasıl başladınız?
Radyo-Tv ve Sinema bölümünü bitirdikten sonra televizyon dünyası çok fazla kanalın açılmaya başladığı bir döneme girmişti. Bu alanda yapabileceğim şeyler olduğunu düşündüm ve alanda ihtiyaç olacağını hissettiğim için televizyon dünyasına yoğunlaştım. İlk olarak Kanal 7 Yurt Haber Ajansıyla yaz dönemi boyunca birlikte çalıştık. MBA’dan sonra STV’ye bir proje hazırlayıp götürdüm. Adım Sokak Çocuğu projesiydi bu.
-Adım Sokak Çocuğu projesi nasıl ortaya çıktı? Neden bu alanda bir program yapmak istediniz?
Merkezinde insan olan konularla ilgilenmeyi seviyorum, herkesin ekrana taşıyabileceği şeyler olmasını istemedim, farklı olana imza atmayı seviyorum. Adım Sokak Çocuğu her hafta bir ünlü ile sokak çocuklarının hikâyesinin anlatıldığı 35 dakika süren bölümler halinde toplam 45 bölüm çekildi.
-Programı hazırlarken karşılaştığınız sorunlar oldu mu?
Sokak çocuğunu çekim için hazırlamak çok zor, yeri ve adresi belli değil, nerde bulacağımız çok belli olmuyor, çocuğu ikna etmek zor, çekim günü madde almış ya da tiner çekmiş oluyor bir yerde bulamıyoruz arkadaşları bir yerde sızmıştır diyorlar.
- Hangi nedenler sokak çocuğu olmaya itmiş çocukları?
Genelde ailevi problemlerden dolayı çocuklar sokağı tercih etmiş. 8 yaşında bir çocuk “abla biz üç pantolon giyiyoruz” dedi, ben üşümemek için böyle giyindiklerini düşündüm ancak sokakta şarapçıların tecavüzüne uğramamak için böyle giyiniyorlarmış.
- Nasıl hikayelerle karşılaştınız?
Birinin babası eve her geldiğinde soğuk suyla yıkıyor çocuğunu, birinin annesi çocuğunun top oynamasını yanlış bulduğu için çocuğun ayağının altını jiletle kesip tuzluyor daha sonra, bir başka üvey anne, babaları işe gittiğinde çocukları kapının önüne koyup para kazanıp gelmelerini istiyor, Öz anne veya babası tarafından ağaca baş aşağı asılıp dövülenler, Sokak çocukları kendi aralarında gruplaşmış ve çeteler kurmuşlar, kendi bölgelerinin sokak çocuklarıyla işbirliği içindeler ve diğer bölgelerin çocuklarını sevmezler. Bu çocukların hepsinin sabıkası var. Sağlık durumları çok iyi değil. Sarılık, verem, zatüre. Çocuklar 30’lu yaşlara gelemeden öldüklerini söylüyorlar. Hasta bir çocuğu bir hastaneye götürdüm 6 aylık ömrü kaldığını söylediler. Çocuk için büyük hastanelerin çoğunu aradım kimse çocuğun tedavisini üstlenmek için geri dönmedi.
-İşbirliği yaptığınız kurumlar oldu mu bu konuda? Bu çocuklar için alınan önlemler yapılan çalışmalar var mı?
Sosyal Hizmetler, Belediye ve birçok dernekle bu konuda bilgi alışverişinde bulunduk. Bu konuda kurumlar çok yeterli değil. Bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Sokakta yaşayan çocukların hepsinin bu kurumlarla bağlantıları var, sokaktan toplanıp kurumlara getiriliyorlar ancak çocuklar kurumlara uyum sağlayamayıp tekrar sokağa kaçıyorlar, kurumların olanakları güzel aslında, sosyal faaliyetler ve oyun alanları var. Ancak çocuklar yaşadıkları acıları unutmak için sokağı ve madde kullanmayı seçiyorlar. Sokakta çalışan çocuk zamanla sokak çocuğu oluyor, eve dönmek istemiyor. Çünkü evde şiddet var, sokakta para kazanıyor, para kazanıp sokakta yaşamaya başlıyor eve gitmek yerine. Sokakta yaşamak sonra suça itiyor. Sokağa çıkan çocuk daha sonra sokak koşulları nedeniyle cezaevine sürükleniyor, “suçu işleyip kışı hapishanede geçirip çıkarım” diyenler var.
-Çocuklar, kendi hayat hikâyelerini merak eden biri olarak, sizi nasıl karşıladı?
Sokakta çocuklarla yakınlık kurup aramızda bir güven oluşturabiliyorduk, yaşadıkları mekâna girdiğimde bana biri hoş geldin desin, sen git şu eriği kopar ağaçtan diyebiliyordum, çocukların hoşuna gidiyordu böyle davranmam. Hala görüştüğümüz çocuklar var.
-Bu programlardan ne gibi sonuçlar çıktı? Sokak çocukları için farklı çözümler ortaya çıktı mı?
Sokak çocuğu programının her bölümünü farklı bir ünlü sundu. Nimet Çubukçu, Roberto Carlos, Faruk Saraç, Harun Kolçak programı sunan ünlüler arasında. Birçok kesimin ilgisini çeken bir program oldu, çekilen bölümler bu alanda kaynak olarak kabul edildi. Yaptığım programların toplumsal ve psikolojik olarak yardımcı olabilecek kaynak olmasını istedim. KAPIALTI programlarını Adalet Bakanlığı programın DVD’lerini isteyerek kendi arşivine kaynak olarak ekledi, ADIM SOKAK ÇOCUĞU programını da Devlet Planlama arşivine aldı. Emniyet ve diğer devlet kurumları ayrıca STK’lar için de kaynak olarak kabul edildi.
-Diğer programınız KAPIALTI cezaevlerine yönelik, neden bu alanla ilgili bir program yapmak istediniz?
Sokak çocuklarından cezaevlerine geçtim, daha zor bir alan olmasını istedim, boş bir alan, yapılmış fazla bir şey yok. Adalet Bakanlığı’ndan çekim iznini 3,5 ayda aldım ancak çekimlerin Ekim ve Ocak ayları arasında bitmesi istendi.
-Programa başlama kararını nasıl verdiniz?
Birçok kurumu dolaştım, Darülaceze, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, cezaevleri bu kurumların çoğu ağır aksak isleyen sistemlere sahip. Sorun odaklı bir sistem, çözüme yönelik bir şeyler üretmek için personel donanımlı değil. Bütün programlarımı çekerken süreci baştan sona ben takip ettim, fotokopi çekmekten bürokratik yazışmalara, yetkililerle görüşmelere kadar bütün sürecin sorunluluğunu üstlendim.
- Mahkûmlarla görüşme izni almak kolay oldu mu, ne tür zorluklarla karşılaştınız?
KAPIALTI programı için Adalet bakanlığı ile görüşerek 32 cezaevi ile görüşme izni aldım, bana ancak 3-4 cezaevi izni alabileceğimi söylemişlerdi. İşime sürekli sahip çıkarak amaçlarımı gerçekleştirmek için çok uğraştım. İş dünyası normalde hassas, kırılgan olan yapımı çok girişken, güçlü ve kuvvetli bir hale dönüştürüveriyor. Bu süre içerisinde 128 kişi ile görüşerek 80 bölümlük programı tamamladık.
-Hangi suçlardan mahkûm olanlarla görüştünüz?
Siyasi suçlar hariç diğer bölümlerdeki her türlü mahkûmla görüştüm, uyuşturucu, gasp, travesti, cinayet. Uzman yerine direkt yaşayan kişiyle görüşmek gerekir, içeriği bilen, süreci yaşayan kişi o, olayı yaşayan mahkûmdan dinlemek çok farklı. 45-50 yaşında bir adam komşusunu öldürmek isterken araya giren karısını öldürmüş, 55 yaşında bir adam eşine ve çocuklarına zarar verdiği için oğlunu baltayla kesmiş. 31 yaşında bayan eşini parçalayıp valize koymuş, 3 aylık çocuğu olan damadı kendisine asıldığı için damadını öldüren kadın.
-Mahkûmların size yaklaşımı nasıl oldu, paylaşmak istediler mi hikâyelerini?
Koğuşlara girmek yasak ama koğuşlara girdim. Çalıştığım alana hâkim olmayı seviyorum, hâkimiyetimi sarsmalarını sevmiyorum. Koğuşa girip kendimi tanıtıyorum mahkûmlara, hikâyelerini dinliyorum, gardiyanlardan mahkûmların hikâyeleri hakkında bilgi alıyorum, hangisinin hikayesi daha ilginç diye. Görüştüğüm mahkûmlardan yazılı izin alıyorum. Mahkumlarla empati-güven-samimiyet kurabilmek çok önemli. Program çekildikten sonra bakanlık programı denetliyor, sonra yayınlanıyor.
-Mahkûmlarla görüşürken nelere dikkat ettiniz? Dinledikleriniz sizi nasıl etkiledi?
Mahkûmlara özellikle çocuklarını nasıl geçirdiklerini soruyorum, cinayet öncesi durumlarını, yaşanan olayları, cinayet sonrasını ve mahkeme sürecini anlamaya çalıştığım sorular soruyorum. Mahkumların çoğu saldırgan ve agresif. Daha önce psikolojiye ilgi duymazdım ve empati kurabilmenin bu kadar önemli olduğunu fark etmemiştim.
-Ve KAPIALTI’ndan sonraki programınız BAŞIM GÖZÜM ÜSTÜNE aşiretler üzerine çekilmiş, yine farklı ve zor bir alan, bu program nasıl ortaya çıktı?
Yapımcımız yaşlılara hürmet mesajı vermek için yaşlılarla ilgili bir program çekmeyi istedi, huzurevleri ve ilgili kurumların hepsiyle görüştüm. Bu konuyu kafamda oturtmaya çalışırken ailevi değerlerin daha hâkim olduğu aşiretler üzerine çalışmaya karar verdim.
-Aşiret olgusu hangi illerimizde daha çok varlığını devam ettiriyor? Nasıl karşıladılar sizi?
Urfa, Mardin, Diyarbakır, Adıyaman illerinde aşiretler var. Ancak Urfa’da 57 aşiret olduğu için daha çok Urfa ile çalıştık. 45 gün Urfa’da kaldık, 15 aşiretle görüştüm. Tek başına aşiretle ilgili bütün kişileri ve ayrıntılarını araştırıyordum. Çok iyi iletişim kurduk, çok doğal geçti bu süreç, zaman zaman bulaşık yıkadım, yemek yaptım. Aşiret programlarını, aşiretin içinden biri sundu. Bu sayede onlar da programı benimsediler.
-Aşiret kültürü nedir? Nasıl oluşmuş günümüzde nasıl devam ediyor?
Aşiret üyelerinin toplandıkları bir oda var, bu odaya kadınlar giremiyor sadece erkekler giriyor. En başa ağa oturuyor, başında tülbent var, bazılarında silah var. Ortalama 50 kişi 2 fincanla acı kahve içiyor, beni başta bu odaya almak istemediler ama daha sonra ağa odaya girmemi kabul etti, bayan olduğum için kahve fincanını ilk bana ikram ediyorlardı. Aşiretler Osmanlı’ya kadar uzanan eski bir yapı. Orta Asya’dan İran’dan göçle gelen koşullara göre başka yerlere yerleşmişler.
-Her aşiretin kendine özgü örf ve adetleri var mı, yoksa benzer örf ve adetlere mi sahipler?
En büyük sülalenin altında diğer sülaleler birleşmiş. Aşiretlerin kültürel yapıları birbirine benziyor, ama aşiretlerin yapıları Türk, Kürt ya da Arap olmalarına göre değişiyor, mesela bir kız evden kaçarsa Araplar kızı öldürüyor, Türkler her iki tarafı affediyor, Kürtler birini öldürüyor.
-Aşiret yapısının yol açtığı sorunlar var mı, özellikle Urfa kadın intiharlarıyla çok ön plana çıktı?
Kadına evde çok değer veriliyor, baş tacı gibi. Töre, kan davası, berdel gibi olaylar var. Eski anlamda aşiret ağa tiplemesi kalmamış, şehirde yaşıyorlar, siyasete girenleri var. Aşiret özellikleri yavaş yavaş kalkıyor, en büyük özellikleri akraba evliliği.
-Bundan sonraki amaçlarınız neler, yine sosyal konulara yönelik projeler mi olacak?
Sosyal konularda marka olmak, psikolojide doktora yapmak istiyorum. 5 yıllık tecrübeye rağmen 150 bölüme yakın sosyal bir projeyi gerçekleştirmek benim için güzel oldu, daha yapılacak çok şey var.
-Bize vakit ayırdığınız ve tecrübelerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum
Ben de teşekkür ederim, benim için de çok keyifli bir görüşmeydi.
Röportajı yapan: Meryem KULABER DEMİRCİ (Uzm.Psk.Dan. / BİLKA Yönetim Kurulu Üyesi)
Röportaj tarihi: 12.11.2011
ÖZGEÇMİŞ (NURTEN GÜZELSEVDİ)
Nurten Güzelsevdi, Ankara doğumlu, polis bir babanın kızı ve 2 yaşından beri İstanbul’da yaşamakta. Marmara Üniversitesi Radyo-TV-Sinema bölümünü bitirdikten sonra, Yeditepe Üniversitesi İşletme yüksek lisansı (MBA) yapmıştır. Özel bir kanalda yapımcı olarak çalışan Nurten Hanım, 2007 Ocak-2008 Haziran arası sokak çocukları üzerine 45 bölümlük ADIM SOKAK ÇOCUĞU ve 2009 Mart-2010 Aralık arasında da ceza ve infaz kurumları konulu 80 bölümlük KAPIALTI adlı programı hazırlamış, son olarak da Güneydoğu Anadolu’da bulunan aşiretlerin ailevi değerlerini ele alan BAŞIM GÖZÜM ÜSTÜNE adlı programı hazırlamıştır. Şuan terörle ilgili yeni bir program üzerine çalışmaktadır.