Gülser UZLU
Özgeçmişi:
1937 yılında Manisa Turgutlu`da doğdum. Aslında oralı değiliz, annemler büyük yangında Selanik`ten gelmişler. Rahmetli annemin babası Mekke-Medine taraflarına kervancılık yapıyormuş o zamanlar ama savaş çıktıktan sonra işleri iyi gitmemiş Türkiye’ye gelmişler. Babamlar da Yugoslavya ile Bulgaristan arasında bir yerlerden gelmişler. Babamın ikinci hanımından olan 2 çocuktan biriyim. Rahat büyüdük, okuduk, Akşam Sanat Enstitüsü vardı o zamanlar, onu bitirdim, ev hanımıyım, çocukların bütün giysilerini dikerek aile bütçesine destek oldum.Şimdi 4 kızım, 1 oğlum, on tane de torunum var.
İlginç Veya Unutamadığı Bir Anısı:
• Annemle babamın evliliği enteresandır. Annemin Türkiye’ye geldikten sonraki ilk evliliği dram filmlerindeki gibi olmuş. Çok severek evlenmişler ama kayınvalidesi onları hep ayırmaya çalışmış, çok zengin ve asil aileymişler, annemi hep hakir görürmüş kayınvalidesi, en sonunda boşandırmış. Annem çocukları ve vefat eden ablasının çocuklarıyla ortada kalmış, çok sıkıntıdaymış. Annem çok güzel bir kadındı,çok ta gururluydu.Babam onu gördüğünden beri ``ayağına pas pas olayım.. Deredeki köprü olayım üstümden geç`` gibi hovardaca takılırmış peşine. Evlerinin arasından bir dere geçermiş. Annem de onu beğenirmiş ama bu kalabalık halimle beni almaz diye, nasılsa olmaz diye olmadık cevaplar verirmiş.. Kravat takarsan varırım.. Şapka tak.. Bıyığını kes falan, yüksekten atarmış. Bir gün bohçacı gelmiş anneme, onunla bir hediye göndermiş babam, annemin gönlünü fethetmiş. Babam, bütün çocuklara da sana da ben bakacağım demiş dini nikâhla evlenmişler.
• Savaş başladığı yıllarda salgınlar vardı. Bit, çeşitli bulaşıcı hastalıklar, sefalet. Ben okula giderken bu hastalıklar ve sefaletle uğraşılıyordu. Okula nalınlarla giderdim. Şimdikiler nalını bazı hamamlardaki tahta takunya-terlik olarak bilirler. Evlere sırayla tahinle ekmek veriyorlardı, açlık döneminde hepsinin payını kapıp yemişim, evdekiler o öğün benim yüzümden aç kalmışlardı. Belli ki açlık çok fazlaydı, o zaman zorlukların farkında değildim.
• Babam Osmanlıca Arapça birçok yazılar bilir, bugünkü arzuhalci gibi eve gelene istediklerini yazardı. Eşim de mesleği icabı gelir gider, yazılar yazdırırmış, beni o zaman görmüş. Ben geldim 16-17 yaşıma, Menemen’e bir arkadaşımla gezmeye gitmiştim. Eve döndüğümde annem dedi seni istemeye geldiler. Hadi hadi dedim, daha evvel kaç kere söyledin bunları, olmaz dedim. Kafam başkasındaydı çünkü. Anneme bağırdım tanımadığım insanla evlenmem diye. Aracı olan tanıdık Naciye abla vardı, ısrarla güzel giyinip çıkmamı istedi. Mecburen peki dedim, beyaz nervürlü bluzumla siyah tafta eteğimi giydim çıktım. O zaman gördüm şimdiki eşimi, uzun, çok esmer, zayıf biriydi. Herkesin bir tipi vardır ya, benim tipimin tam aksi.. Ben çok yabancı filmlere giderdim, hayalimde de hep film kahramanları artistler vardı. Yanlarına çıktım, hoş geldin kardeşim deyip elini sıktım, sırf çıkmış olmak için. Ne olduysa ısrar kıyamet. Evlendik işte…
• Askeriyede Menderes zamanında lojmanda oturuyorduk. Daha evvel Halk Parti zamanında sıkıntıyı yaşamış, Menderes kazanınca sevinmiştik. Biz ona verdik oyumuzu ve ondan hiç kötülük gelmediğini gördük. Onu çekemeyenler her türlü iftirayı attılar ve adamı idam ettiler. İdam sürecinde lojmanda herkesten Menderes aleyhtarları, kapı kapı dolaşıp altınlarımızı alyanslarımıza kadar istediler. Ben, Menderes asıldığı için ``yüzüğümü vermem`` dedim, ama eşim askeri emir altındaydı, baskıdan çekindiği için vermek zorunda kaldı. Ama ben vermedim. Yüzükleri isteme nedenleri seferberlik falanmış, güya para yokmuş. Altınlar hep başkalarına gitti. Ben Menderes`i çok seviyorum. Ondan sonra Özal`ı sevdim. Şimdi de Tayyip Erdoğan`ı seviyorum. Bu insanlar namuslarıyla çalıştılar, memleketi iyi duruma getirdiler. Ama bu memleket darbeyi o kadar seviyor ki, hemen darbe yapmak istiyorlar. Her şey yolunda şimdi, bu nesil yaşamadığı için bilmez, her şey karaborsaydı, kahve, seker, tüp yağ ve kullanma suyuna bidonlarla ve daha birçok ihtiyaç malzemelerine, ilaca falan kuyruklar vardı, kuyruklar bitti, okullar yollar yapıldı.
• Sekiz çocuğum oldu. Şimdi beş tanesi hayatta. Evlendiler, torunlarım oldu. Allah razı olsun hepsinden. Allah onlara sıkıntı yüzü göstermesin. İyiyim şu anda, tabii hastalıklar da geçirdim, büyük kızım kanserden vefat etti. Kendim ağır bir kanser geçirdim. Allah ömür verdi atlattım. 76 yaşıma girdim, şikâyet etmiyorum halimden. Hastalıklar bile olsa normaldir. Onca badire atlattım. Çocukları büyütmek kolay değil.
• Damak tadım çok gelişmiştir, çok güzel yemekler yaparım, kendi tariflerim de vardır tatlı, tuzlular ve yemekler. Çok ta seçiciyim, organik ve kaliteli olmalı. Büyük bir mutfağım olsun isterdim, ama bulaşıklarla, hazırlıklarla ilgilenecek yardımcılarım olması lazım, çünkü yoruluyorum, o zaman güzel yemekler yapar, yemeğe eskisi gibi akraba eş-dost ağırlardım.
Nasihat :
Şimdiki nesle aşırı gitmemelerini tavsiye ederim, dini noksanlık görüyorum, anne-babalar çocuklarına dini terbiye verirlerse daha saygılı olurlar, hayatla daha kolay başa çıkarlar. Her şeyin fazlasının zarar olduğunu öğrenmeleri lazım. Anaya babaya saygı çok önemli. Gece hayatı ve savurganlık iyi şeyler değil. Azla yetinmeyi bilmeleri gerekiyor.
Ben çocuklarımla arkadaş da oldum. Hep yanlarında oldum. Çok ev değiştirdik, tabii çok da çevre. Her şeyimiz var, sağlığımız da yerinde bu yaşa geldik. Keşke herkes bu yaşa kadar yaşasa, iyi günler görse.
Röportaj: Berrin Atmar