Remziye DEMİRKIRAN

Remziye DEMİRKIRAN
Remziye DEMİRKIRAN Görüşme Tarihi: 15.03.2013

Özgeçmişi:

1938 yılında Elazığ`ın Palu ilçesinde doğdum. Babam katırcılık yapardı. Annem ev hanımıydı. Çok çocuklu bir ailedenim. Benim de ikisi kız, ikisi erkek dört çocuğum oldu, bir kızım vefat etti. Eşim on yıl önce vefat etti, o zamandan beri yalnız yaşıyorum.

İlginç veya Unutamadığı Bir Anısı:

• Babam katırcıydı, çok önemli görevi vardı. O zamanlar Atatürk`ün hem arkadaşı hem de en güvenilir adamlarındanmış. Atatürk`ün bütün eşyalarını katırlarla taşırmış. Kağıt paranın olmadığı zamanlarda altın ve gümüşlerini de taşırmış. Atatürk her şeyini babama emanet edermiş. Halep`e Şam`a nereye giderse babam da eşyalarını oraya götürürmüş.

Babam aslında resmi nikâhlı imiş. Atatürk nikah üstüne kuma alanları astırırmış. Bu yüzden annemi gizlice almış, imam nikâhı kıydırmış, ama bunu hep saklamış. O yüzden bizim adımız annemizin adı üstüne kayıtlanmış.

• Eşimin ailesi çok zengindi, hepsi kuyumcuydular. Biz onlara göre fakirdik. Yakınlarında duramadık. Evlendikten sonra Bingöl`e kaçar gibi taşındık. Bingöl’de çocuklarım oldu, yıllar sonra büyük Bingöl depremi oldu. İki bin kişi depremde yaşamını yitirdi. Ben dayanamadım İstanbul`a kaçtım. Eşim benden bir kaç yıl sonra geldi.

İstanbul`da çok çalıştım, Allah razı olsun annem Kuran okumayı öğretmişti. Ama okumam yazmam yoktu, babam izin vermemişti. Bir gün gizlice alfabe almıştım, babam onu yırtmıştı. Yine babamdan gizli dikiş kursunu bitirdim. İstanbul`a gelince evimin yakınlarında okul vardı, okuma yazma seferberliği vardı, ona katıldım, diploma aldım. İstanbul`da yalnızken çok çalışmam lazımdı, mezarlıklarda Kuran okudum, evlere yorgan, iç çamaşır (uzun donlar, içlikler) diktim, gazete ve şişe toplayıp eskicilere sattım, çok çalıştım hiç boş durmadım ve bir ev aldım. Sonra eşim geldi yanıma, ama o pek çalışmazdı, çok sigarası vardı, on sene önce de vefat etti.

Ehliyetim olsun çok istedim ama ona çok para lazımdı, geçinecek kadar kazanıyordum. Araba kullanamadım, içimde çok büyük özlem olarak kaldı, ben ehliyet alabilseydim şoförlük de yapardım. Şimdi ayaklarım rahatsız, hiç bir yere gidemiyorum, arabam ve şoförlüğüm olsaydı kimseye ihtiyacım olmazdı.

• Kızımın biri görevi nedeniyle Gölcük`te oturuyordu. Gölcük depreminde kızımı, damadımı ve torunumu kaybettim.

• Çocuklarımı dayımın kızının eskileriyle büyüttüm. Hayat zordu tabii. Ama çok hırslıydım, eşim kızımı okutmayınca öğretmene gittim, çağırttım kızımı, öyle okuttum. Oğlanlara liseyi zor bitirttim, üniversiteyi okutturmadı eşim.

• Kocam teyzemin oğlu, bize gelir giderdi. 12 yaşımda çarşaf giymeye başladım ama evlenince eşarbımla normal giyindim. Büyükler uygun gördü bizi, gelinlik de giydim. Düğünümüzde müzik yoktu, komşunun düğünü de vardı aynı gün, onların düğünü bitince davulcusunu bize çağırdılar, sonra düğünümde herkes oynadı.

• 65 yaşından sonra yaşanmasın zaten... Çünkü eskiden anneler babalar çocuklarıyla otururdu. Şimdi herkes ayrı oturuyor, bizim de bakıma ihtiyacımız var? Böyle yalnız kalınca çok zor. Sağlığım bozuk. Geçen gün kavanozu açamadım, ağladım. Karşı komşu gelip açtı. Huzur evlerinde çok eziyetler oluyor, hangisi iyi bilemeyiz. Bakıcıların yaşlıları dövdüğünü duyuyoruz. Bunu da yaşamak istemiyorum. Bazen kardeşim geliyor yanıma,o da kanser, tedavi görüyor. Birbirimize yarenlik ediyoruz. Öbür kardeşim Gölcük depreminde ölmeseydi onun yanına giderdim.

Nasihat :

Evliliklerin bu kadar kısa sürmesine kızıyorum. Hiç tahammülleri ve sabırları yok gençlerin. En çok çocuklar zarar görüyor. Anne-baba çocukları taraflarına çekiyor, anneanne veya babaanne tarafına düşmanlık, soğukluk oluyor. Saygı kalmıyor, arayıp sormuyorlar. Her şeyi düşünüp evliliklerini kurtarmaya çalışsınlar.

İçki, sigara bunlar hem sağlığı bozan hem de aileyi yıkan musibetler. Bunlardan uzak durmak lazım.

Röportaj: Berrin Atmar