

Prof. Dr. Vecdi Aral Yazıları
Bir kimsenin içinde bir DÜZEN, bir KOZMOS, bir BARIŞ yoksa, dış dünyaya verebile- ceği sadece bir KAOS, bir KAVGA’dır.
Yücelik, ahlâk, hakikat ve estetik dediğimiz değerler yalnızca insanda, bireyin manevî yanında mevcuttur, varlığını bireye borçludur. Bedenin büyük olan önemi, bu değerlerin taşıyıcısı olmasından gelir.
İnsanın ne olduğuna ilişkin , birbirine aykırı bu iki saptamanın, acaba hangisi hakikattır, hangisi insan gerçeğine uygundur?
Bu gün insanın tek kaygısı bedeninin kurtulması, onun bütün ihtiyaçlarının giderilmesidir.
“Güzel” dediğimiz değer de, “ahlâk” ve “hakikat” gibi duygu ile yaşanır, bir yaşantı olarak ortaya çıkar ve ancak böylece kavranır. Sanatsal yaşam ve yaşantı “güzel”e ilişkin bir duygu ve duyumsamadır.
Doğa yasaları değişmese de, canlıların gelişme yönünde her an bir değişim geçirdiği açıkça görülür. Değişmeyen bir canlı ölüme mahkûmdur.
Dünya görüşü kolayca kesin bir inanca ya da kesin bir inanmamaya(inançsızlığa) dönüşebilmektedir.
Her canlının var olmak ve varlığını koruyabilmek için bir değişim ve gelişime ihtiyacı olduğu kesindir. Bu olguya evrim diyoruz; bu değişim rast gele ve anlamdan yoksun görünmüyor; bir tamamlanma, bir olgunlaşma yönünde gerçekleşiyor.
Yaşamımızda sık sık kullandığımız, fakat gereğini pek de yerine getirmediğimiz İNCELİK, NEZAKET VE ZARAFET hemen hemen aynı anlamı taşıyan sözcüklerdir.
Erdemli olmanın, içtenlikle İYİLİĞE yönelmenin aşağılandığı 19.yüzyılın sonlarından arta kalan bazı kafalar hala, insanları iyi-kötü diye ikiye ayırmanın anlamsız olduğunu söyleyip dururlar.